Yaratıcılık stratejileri
Yaratıcılık stratejileri
"Yavru ördekler hayatta kalmayı annelerini taklit ederek öğrenirler. Taklit
yoluyla
ya da
modelleme
yoluyla
öğrenme
insanlar
da dahil birçok
canlı
için esastır." Aslında her birimiz kendi içimizde çok
büyük
bir
yaratıcılık
potansiyelini barındırıyoruz. Ancak çoğu
zaman
bunun farkında olmadığımızdan ya da
yaratıcı
olduğumuza inanmadığımız için bu potansiyeli açığa çıkarmakta zorlanıyoruz.
Yaşamımızda
büyük
bir zorlukla karşılaştığımızda ya da mecbur kaldığımızda hepimiz çok
yaratıcı
işler yaptığımıza tanık olmuşuzdur. Ancak bu
yaratıcı
potansiyelden yararlanmak için böyle bir
zamanı
beklememiz gerekmiyor.
Evet
bazı
insanlar
gerçekten belli konularda oldukça sivrilmiş bir
yaratıcılık
yeteneği sergileyebiliyor. Ancak bu aslında belli uygulamalarla herkesin
geliştirebileceği
bir yetenek.
Tek
yapılması
gereken buna inanmak ve zihnimizi bu yönde
harekete
geçirmek. Elbette bu konuda herkesin kendine göre uygulayabileceği çeşitli stratejiler de var. Burada bu stratejilere kısaca değinmek ve
yaratıcılığı
ortaya çıkarmak için
kullanılabilecek
bazı yöntemler üzerinde durmak istiyorum. Konuya girmeden önce "strateji" sözüyle ne anlatmak istediğimi biraz açıklamam gerekiyor. Her birimiz her gün yüzlerce eylem
yapıyoruz
. Sabah kalktığımız andan itibaren bir
hareket
başlıyor. Giyiniyoruz, günlük işlerimizi
yapıyoruz
, işe veya okula gidiyoruz,
ev
işleri
yapıyoruz
,
kitap
okuyoruz, düşünüyoruz, hayal kuruyoruz vs. vs. vs. Yaptığımız eylemler ister
harekete
yönelik, isterse zihinsel eylemler olsun, hepsinde mutlaka zihnimizde bir şeyler yapmak zorundayız. Yani her eylemin beynimizde bir karşılığı var ve beynimizde herhangi bir eylemi başlatmaksızın hiçbir şey yapmamız mümkün değil. Diğer bir deyişle zihnimizde imgelemeksizin parmağımızı bile kıpırdatmamız mümkün değil. Kısacası tüm eylemler beynimizin kontrolü altında sinir sistemimiz aracılığıyla gerçekleşiyor. Farkında olalım ya da olmayalım bu böyle
çalışmakta
. Şimdi bu
durumda
her ne
yapıyorsak
yapalım zihnimizde birtakım programları çalıştırıyoruz demektir. Bu programlar genellikle
bilinçdışı
olarak
çalışmaktadır
. Yani biz yaptığımız işlerin %99´unu ne yaptığımızı bilmeden yaparız. Çünkü yapmakta olduğumuz şeylerin
büyük
bir bölümü çok küçük yaşlarda öğrenilmiştir ve tamamen bilinçdışı alışkanlık haline gelmiştir..
Ancak bunun böyle olması yani
bilinçli
olarak ne yaptığımızın farkında olmamamız yaptığımız eylemlerin bir
yapısı
olmadığını göstermez. Her eylem için beynimizde yaptığımız bir şeyler vardır. Örneğin sabah kalktınız ve çay yapmak istiyorsunuz. Öncelikle zihninizde bunu imgelersiniz (farkında olmadan). Belki kendi kendinize içinizden "kalkayım bir çay koyayım"
dersiniz
. Mutfağa
gidersiniz
ve belki de mutfağa doğru
yürürken
aklınıza bir gün önceden çaydanlığın içerisinde kalan çaylar aklınıza gelir ve "şu çaydanlığı dökmekten nefret ediyorum" diye zihninizde söylenirsiniz. Neyse çaydanlığın altına suyu
üstüne
de çayı koyarsınız. Çayı demlemek için önce alttaki suyun kaynamasını beklersiniz.
Su
kaynayınca çayı demlersiniz bu
arada
alttaki
su
azalmışsa biraz
su
eklersiniz. Şimdi bütün bu
işlemler
yaşamınızın
belli bir döneminde öğrendiğiniz şeylerdir. Ancak bunları yaparken belli bir
sıraya
göre yaparsınız. Ve bu eylemleri yaparken sizi yönlendiren şey zihninizde
işlemekte
olan programlardır. İşte bu programlara "stratejiler" adını veriyoruz. Yaptığımız en basit eylemlerden en karmaşık zihinsel
işlemlere
dek her şey bir şekilde öğrenilmiştir ve her eylemin ardında bir zihinsel strateji vardır. Kısacası her eylemin bir
yapısı
vardır. Bu
yapı
keşfedilebilir, açığa çıkartılabilir, analiz edilebilir ve başkalarına öğretilebilir. Hatta kişi kendi başarılı olduğu alanlarda
kullanmış
olduğu stratejileri
yaşamının
başka alanlarına aktarabilir ve bunlardan yararlanabilir. Burada elbette bütün bunlara
detaylarıyla
değinmemiz mümkün değil. Ancak sizlere
yaratıcılığıyla
tanınmış ünlü birisinin
modellenmesi
sonucunda ortaya çıkarılmış bazı temel stratejileri anlatacağım ve
yaratıcılığınızı
geliştirebilmeniz
için bazı ipuçları vereceğim. Ve sizler de daha sonra bunlar üzerinde çalışarak kendinizi
geliştirebilir
, istediğiniz herhangi bir alanda
yaratıcılığınızı
artırabilirsiniz. Burada anlatmak istediğim en temel strateji oldukça
yaratıcı
bir kişinin
modellenmesiyle
oluşturulmuş bir yaratıcılık stratejisidir. Günümüzde pek çok
yaratıcı
dahilerin stratejileri
modellenmiştir
. Ancak bu kişinin
yaratıcılık
stratejisi bunlar içerisinde
hemen
her konuya uyarlanabilecek bir esneklik taşımaktadır. Yaratıcılığın Geliştirilmesi
Yaratıcılığın
imgeleme ile olan ilişkisini hepimiz biliyoruz.
Yaratıcılığı
mümkün kılan şey zaten bizim içinde bulunduğumuz
zaman
ve mekanı aşıp orada olmayan bir şeyleri imgeleyebilmemiz İmgeleme yeteneğimiz çoğunlukla
bilinçdışı
olarak
çalışan
bir
süreçtir
. Yani düşünürken zihnimizde neyi imgelediğimizin çoğunlukla farkında olmayız. Ve zihinsel
işlemleri
nasıl yaptığımızı bilmeyiz. Örneğin
arkadaşınızın
telefon
numarasını
nasıl hatırladığınızı bilmezsiniz. Ya da akşam olunca evinizin
yolunu
nasıl bulduğunuzu. Bunlar sizin için çok doğal ve alışkanlık haline gelmiş
hareketlerdir
. Ancak farkında olsanız da olmasanız da bunları yaparken zihinsel olarak
kullandığınız
bazı stratejiler vardır.
Günlük
yaşam
içerisinde yaptığımız işlere göre
kullandığımız
pek çok stratejiler vardır ancak bunlar temel olarak 6 başlık altında toplanabilir. 1. Kaydetme ve Hatırlama Stratejisi: Herkesin deneyimlerini kodlamak ve hatırlamak için
kullandığı
bir
yol
vardır. Görsel eğilimli olanlar anılarını görüntü ağırlıklı olarak, işitseller
ses
ve sözcük ağırlıklı olarak, dokunsallar ise his ağırlıklı kodlayacak ve hatırlarken de genellikle bu
yolu
kullanacaktır
. Örneğin dokunsal ağırlıklı bir kişi bir şeyi hatırlarken
ilk
önce o olayla ilgili hislere ulaşır ve oradan
hareketle
görüntüyü bulur. vs. 2. Gerçeklik Stratejisi: Normal
insanlar
zihinlerinde kurguladıkları imgelerle gerçek olarak yaşadıkları anıları birbirinden ayırt etme stratejisine
sahiptirler
. Şizofreni gibi vakalarda bu strateji
iyi
çalışmadığı
için kişi gerçek olaylarla hayali imgeleri birbirine karıştırmaya başlar. 3. Karar Verme Stratejisi:
Yaşamımızın
büyük çoğunluğu verdiğimiz kararlardan ibarettir. Her birimiz kendi zihnimizde oluşmuş bulunan imgesel kriterlere, değerlerimize ve inançlarımıza göre bir karar verme stratejisine sahibiz. En basit konudan en zor kararlara varıncaya kadar birkaç karar verme stratejimiz vardır. 4. Motivasyon Stratejisi: Belli bir işi yapmak üzere
harekete
geçerken kendi kendimize
kullandığımız
bir stratejidir. Kişinin zihin
yapısına
göre çok farklılıklar gösterebilir. 5. Öğrenme Stratejisi: Bu stratejinin içerisinde Kaydetme, Motivasyon ve Karar Verme Stratejileri çalışır. 6.
Yaratıcılık
Stratejisi: Herhangi bir alanda yenilik yapmak, bir eser yaratmak veya ortaya çıkan problemleri çözmek için
kullandığımız
stratejiler. Yaratıcılık stratejileri içerisinde diğer ana stratejilerin birkaçı
kompleks
bir biçimde birlikte çalışırlar. Bunların analizi oldukça karmaşıktır ve ayrı bir kognitif
uzmanlık
alanıdır. Bizim için gerekli olan ve yapılması gereken temel eylemler şunlardır: 1. Yaratıcılığa engel olan sınırlayıcı inançların kırılması ve yerine olumlu yönde destekleyici inançların yerleştirilmesi. 2. Yaratıcılığımızı
geliştirmek
istediğimiz alanı belirlemek. 3. Yaratıcı olmak istediğimiz alanla ilgili imgeleme gücümüzü geliştirmek. Yaratıcılığımızı
Geliştirmek
İstediğimiz Alanın Belirlenmesi Her birimizin gerek doğuşumuzla birlikte yanımızda getirdiğimiz, gerek çok küçük yaşlarda
geliştirdiğimiz
pek çok yeteneklerimiz var. Bunların bazıları
yaşam
içerisinde gelişme imkanı bulurken bazen çok yetenekli olduğumuz bazı alanlar
zaman
içerisinde körelmiş olabilir. Aslında yaratıcılığa yönelik olarak
yapılan
çeşitli uygulama ve egzersizler genel olarak her alanda
yaratıcılığımızın
gelişmesine yardımcı olur. Ama özellikle
yaratıcı
olmak istediğimiz alanı keşfedip o alanda
çalışmaya
karar vermek oldukça
önemlidir
. Bunun seçimi herkesin kendi
ihtiyaçlarına
göre değişebilir. Kimimiz müzik alanındaki
yaratıcılığını
geliştirmek
isteyebilir, kimimiz
resim
, kimimiz bilimsel alanda, kimimiz iş alanında vs. Her ne olursa olsun başarılı olabilmemiz için yapmak istediğimiz şeyi öncelikle net bir biçimde tanımlamamız gerekir. Çünkü pek çok şeye yeteneğimiz olabilir ama öncelikle hangi yönümüzü
geliştirdiğimize
karar verip o yönde
çalışmazsak
hiçbir ilerleme kaydedemeyiz. İşte bu yüzden kendimize net bir hedef koymamız ve ayrıca bu hedefe inanmamız gerekir.
Resim
ya da
müzik
kursuna başlayıp bir iki
ders
sonra sıkılıp bırakmak gibi
durumlar
bize pek yabancı değildir. Bu yüzden eğer başarılı olmak istiyorsak hedefimizi mümkün olduğunca net bir şekilde belirlemeli ve bu ana hedefi koyduktan sonra bizi bu hedefe ulaştıracak eylemleri
adım
adım yerine getirmeliyiz. Yaratıcı olmak istediğimiz alanla ilgili imgeleme
gücümüzü
geliştirmek
. Hedefimizi tespit ettikten sonra seçtiğimiz alanda daha
yaratıcı
olmak için yapmamız gereken şey o konunun üzerine eğilerek o yöndeki imgeleme
gücümüzü
geliştirmek için
çalışmaktır
. Hiçbir şey bedavadan gelmez.
Yaratıcılıklarıyla
ön plana çıkan
insanlar
bu alanda o ya da bu şekilde çaba harcamışlardır. Örneğin fizik alanında bazı
yaratıcı
yenilikler
yapmak istiyorsanız öncelikle bu bilim dalı hakkında bir eğitim almış olmanız gerekir. Bu konuya karşı çok yetenekli ve yaratıcı olabilirsiniz ancak konu hakkında herhangi bir eğitim almaksızın bir şey yapamazsınız. Aynı şey her şey için değilse bile birçok alan için geçerlidir. Örneğin
müzik
alanında yaratıcılık sergilemek istiyorsanız bir enstruman çalmasanız bile en azından nota bilmeniz gerekir. Üzerinde
çalışmak
istediğiniz konuyla ilgili bir uzmandan eğitim almasanız bile en azından kendi kendinize bir
çalışma
yapmanız gerekir. Bunu yapmadığınız
sürece
yaratıcılığınızı somut bir biçimde ifade edemezsiniz. Kısacası
yaratıcı
olmak istediğiniz alana ait zihninizde bir veri birikimi olmalıdır. Çünkü hiçbir şeyi yoktan varedemeyeceğinize göre bu veri birikimlerini malzeme olarak
kullanmak
zorundasınız. Eğer
yaratıcı
bir
resim
çalışması yapmak istiyorsanız bu resmi zihninizde oluşturmak için
görsel
imgeleme
gücünüzün
gelişmiş olması gerekir. İşte bunun için
yaratıcılığınızı
geliştirmek
istediğiniz alana ait daha önce
yapılmış
şeyleri incelemek çok yararlı olacaktır. Bu incelemeler sizin için ilham kaynağı olabilir. Hayatında hiç şiir okumamış birisinden şiir yazmasını bekleyemezsiniz. Aynı şekilde hiç tiyatroya gitmemiş ve
oyun
izlememiş
birisi ne kadar
yaratıcı
olursa olsun bir tiyatro
oyunu
yazamaz. Elbette bunların hepsi için ters yönde çok ekstra yaratıcılık örnekleri bulunabilir. Ancak onlar
ayrıcalıklı
durumlardır
. Şimdi bir parça yön değiştirerek konuyu başka bir yönden ele almak istiyorum. Hepimiz
yaşamımızda
çok seri bir şekilde
yaratıcı
çözümler üretmemizi gerektiren zor bir
durumda
kalmışızdır. Ve o anda göstermiş olduğumuz
performans
hem
çevremizdekileri
hem de kendimizi şaşırtmıştır. Burada olan şey nedir? Zor durum sizi sıkıştırır ve o anda mutlaka bir çözüm üretmeniz gerektiğine inanırsınız. Bunun sonucunda da ister istemez
bilinçdışına
yönelirsiniz çünkü o anda düşünecek
fazla
zamanınız
yoktur ve o da size gereken çözümü sunar. Peki zorunluluklar bizi bu derece
yaratıcı
bir hale getirebiliyorsa o
zaman
niye normal zamanlarda da bu potansiyeli açığa çıkartamıyoruz? Bunun çok farklı sebepleri olabilir ama temel sebep tembelliktir. Kendimize belli bir hedef tespit ettiğimizde ve her şeyi göze alarak o hedef doğrultusunda çalıştığımızda başarılamayacak
hemen
hemen hiçbir şey yoktur. Bu yaratıcılık için de geçerlidir. Bir
insan
bir şeyi bir kere yapabiliyorsa her
zaman
yapabilir. Eğer sıkıştığımızda
yaratıcı
çözümler üretebiliyorsak o
zaman
bu, bizim yeteneklerimiz dahilindedir. Bizler
millet
olarak genellikle uzaklaşmacı motivasyon stratejisine sahibizdir. Yani işleri hep son anda korku motivasyonuyla hallederiz. Bu da bizim
yapımız
. Az önce
yaratıcılığımızı
geliştirmek istediğimiz alanla ilgili olarak daha önce
yapılmış
örnekleri incelemenin
öneminden
söz etmiştim. Bunun hem bazı
avantajları
hem de dezavantajları olabilir. Avantajlı tarafı, konu hakkındaki vizyonumuzun ve seçeneklerimizin gelişmesidir. Dezavantajlı tarafı ise orijinalliği engelleyebilmesidir. Özellikle bilim ve teknoloji alanında
önemli
buluşlar gerçekleştiren kişilerin bazen konuyla ilgili doğru dürüst bir eğitimden geçmemiş kişiler olduğunu biliriz. Mesela
dünyanın
gelmiş geçmiş en
yaratıcı
dahilerinden birisi olan Nikola Tesla hiçbir
üniversite
eğitimi almamıştır. Sezgisel yaratıcılık farklılıkları ortadan kaldırır; geleneksel öğrenim, IQ ya da diploma, sertifika gibi şeylere de pek kulak asmaz. Yirminci yüzyılda kimyasal maddelerden tutun da
bilgisayarlara
hatta tükenmez kalemlere değin belli başlı 58 icat analiz edildiğinde bunların 46´sında mucidin
sade
bir birey, küçük bir
firma
ya da "yanlış işte
çalışan
" biri olduğu görülür.
Güvenlikli
traş bıçağının mucidi olan King Gilette bir şişe mantarı
tasarımcısıydı
.
Fotoğrafçılıkta
çığır açan George Eastman bir muhasebeciydi,
Kodachrome´u icat edenler ise birkaç müzisyendi. Havayla şişirilen otomobil lastiğinin mucitlerinden olan John Dunlop bir veterinerdi. Otomatik telefon sistemi bir cenaze evi işletmesici tarafından icat edildi. Sabun imalatçıları deterjanları görmezden geldikleri için bunları kumaş boyası üretenler icat etti. Bir savaş pilotu Vietnamdan döndüğünde zihninde 24 saat içinde teslimat yapacak bir Federal Expres kargo sistemi hazırdı tarihinin en hızlı büyüyen şirketlerinden birini kurarak Amerikan posta idaresini kendi alanında geride bıraktı. Kısacası diğer insanların göremediklerini görmek, günlük olaylara farklı bir bakış açısıyla bakmak yaratıcı olmanın anahtarıdır. Standart eğitim biçimleri bazen kişi için çok sınırlayıcı olabilmektedir. Çünkü öğretmen kendi inançlarını ve sınırlı vizyonunu öğrencilere aktarır ve öğrenci de öğretmeni bir otorite figürü olarak kabul edip bunları bilinçdışı düzeyde benimserse işte o zaman yaratıcılığı sınırlanmış olur. Bugün pek çok alanda bunun örneklerini görmek mümkündür. Birçok kişi kendisine otorite olarak kabul ettiği kişilerin inançlarını benimser ve kendisini tamamen kısıtlar. Sonra da bunlara zıt bazı durumlarla karşılaştığında hemen savunmaya geçer ve bu şekilde gitgide yaratıcılığı körelir. İşte bu bakımdan kendimize model olarak seçeceğimiz örnekler bizim ufkumuzu genişletici nitelikte olmalıdır. Aksi halde vizyonlarımızı sınırlayabilir ve dar bir çerçeve içerisinde kalabiliriz. Çevrenizde gerçekten yaratıcılıklarıyla ve orijinal fikirleriyle dikkat çeken insanlar varsa, ki bu işin başını çeken çocuklardır, onların yanında mümkün olduğunca bol vakit geçirin. Bu şekilde onların yaratıcılık stratejileriyle ilgili bir şeyler öğrenebilir ve onları modelleyebilirsiniz. Hatta bazen bir kişinin bir işi yapabildiğini görmek bile sizin zihninizdeki sınırların genişlemesine ve sınırlayıcı inançlarınızın kırılmasına sebep olabilir. Bir zamanlar 1 milin 4 dakikanın altında koşulamayacağına inanılıyordu. Ve bu yüzden kimse 1 mili 4 dakikanın altında koşamıyordu. Ancak çılgının biri ilk kez bu rekoru kırdıktan sonra birçok sporcu bu rekoru kırmayı başardı. İşte burada hem olumlu hem de olumsuz yönde inancın gücünü görüyoruz. Yapılamayacağına inanıldığında yapılamıyor, yapılabileceğine inanıldığında yapılabiliyor. Elbette kuru kuruya inanarak her şeyi yapmanız mümkün değildir, ancak yapamayacağınıza inandığınızda % 50´lik şansınız varsa bunu sıfıra düşürmüş olursunuz. Evet. İşte şimdi esas konumuza geliyoruz. Ve şu soruyla başlıyoruz: Madem ki hepimizde büyük bir potansiyel var, bu potansiyeli nasıl açığa çıkarabiliriz ve yaratıcılığımızı nasıl geliştirebiliriz? Bunun pek çok yolları var elbette. Ancak en kestirme yollardan bir tanesi yaratıcılıklarıyla ön plana çıkmış kişileri modellemek. Bir kişiyi tüm yönleriyle modelleyebilmek elbette mümkün değil. Ancak yazımın başında bahsettiğim bazı zihinsel stratejileri çıkartmak ve bunları öğrenmek mümkün. Bu çalışmalar zaten yapılmış ve pek çok dahinin yaratıcılık stratejileri çıkartılmış. Benim burada sizlere örnek olarak anlatmak istediğim yaratıcılık stratejisi epey zaman önce ölen ancak ünü hala devam eden bir kişiye ait: Kendisi diyor ki, "Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir." Ve şöyle devam ediyor, "hayal kurabilirsiniz, bu hayali gerçekleştirebilirsiniz. Her şeyin bir fare ile başladığını asla unutmayın." İmza, Walt Disney.
Mickey Mouse ve pek çok değişik çizgi film karakterine can veren ve insanların hayal dünyasında yarattığı pozitif imgelerle her zaman ününü koruyan Walt Disney. Evet şimdi bakalım Disney yaratıcılığını ortaya koyarken nasıl bir yöntem kullanıyormuş?
Disney´in Yaratıcılık Stratejisi Disney´in gerçekten kendine özgü ve çok ilginç bir yaratıcılık stratejisi vardı. Bu strateji modellendikten sonra birçok büyük firmalar tarafından başarılı bir biçimde kullanılmıştır. Disney´in kendi döneminde çizgi film yapımı ve üretimi gerçekten çok zor ve zahmetli bir işti. Ancak onun seçtiği bu dal tüm yaratıcı dahilerin ortak özelliğini yansıtıyordu:
İmajinasyonda mevcut bir şeyi alıp onu insanları pozitif yönde direk olarak etkileyen fiziksel bir varlığa dönüştürme yeteneği.
Disney insanları olumlu yönde etkileyen çizgi film karakterleri yaratmasının yanı sıra çizgi film yapımında çok önemli teknik ve organizasyon yeniliklerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Disney´in dehasının en önemli yönlerinden bir tanesi bir şeyi çeşitli algı pozisyonlarından inceleyebilme yeteneğiydi. İşte Disney´in yaratıcılık stratejisinin anahtar öğesi buydu. Ve bu, onun yanında çalışan animatörlerden birisi tarafından yapılan bir yorumda şu şekilde dile getiriliyordu:
"Üç farklı Walt vardır: Hayalci, gerçekçi ve eleştirmen. Toplantıya hangisinin geleceğini asla bilemezsiniz." Bu üç özellik yalnızca Disney´in zihin yapısını anlamamıza değil aynı zamanda yaratıcılık sürecinin kendisine de ışık tutmaktadır. Yaratıcılık, tümüyle bu üç alt sürecin koordinasyonuyla mümkündür: hayalci (dreamer), gerçekçi (realist) ve eleştirmen (kritik). Hayalci (realist) gerçekçi olmaksızın fikirleri somut ifadelere dönüştüremez. Bir eleştirmen ve bir hayalci, realist olmaksızın sürekli çatışma halinde takılıp kalacaktır. Bir hayalci ve realist bir şeyler yaratabilir, ancak eleştirmen olmaksızın bunlar eksik kalabilir. Eleştirmen yaratıcılık ürünlerinin değerlendirilmesine ve daha mükemmel bir hale getirilmesine yardımcı olur. Yaratıcılığın kendisi farklı süreçlerin ya da fazların bir bileşimini içerir. Hayalci yeni fikirler ve hedefler yaratır. Gerçekçi bu fikirlerin somut ifadelere dönüşmesini sağlar. Kritik ise hataları filtre ederek mükemmelliği sağlar. Bu fazların her biri -hayalci, gerçekçi, eleştirmen- kendilerine göre farklı düşünme stratejilerine sahiptirler ve bunlar eğer aynı anda çalıştıralacak olurlarsa birbirleriyle çatışırlar. Bu yüzden bu aşamaların her birisi ayrı ayrı çalıştırılmalı ve biri çalışırken diğeri devreye girmemelidir. Örneğin hayalperest modundayken eleştirmen devreye girecek olursa yaratıcılığı katleder.
Disney´in "hayalci", "gerçekçi" ve "eleştirmen" aşamalarını birbiriyle bağlantılı olarak nasıl kullandığı konusundaki en kapsamlı tanımı şu ifadelerinde yer alır:
"Kişi, hikayenin içerisindeki her parçanın nasıl yerleştirileceğini net bir şekilde görmek zorundadır (hayalci). Tüm ifadeleri, tüm tepkileri hissetmek zorundadır (gerçekçi). Sonra hikayeden yeterince uzaklaşmalı ve herhangi bir ölü sahne olup olmadığını, filmdeki kişiliklerin izleyiciye ilgi çekici ve hoş gelip gelmeyeceğini görmek için ona ikinci kez bakmalıdır (eleştirmen)..." İfadelerin ilk kısmı hayalci ve gerçekçi arasındaki etkileşim üzerinde odaklanmaktadır. "İkinci kez bakmak" kısmında ise eleştirmen devreye girmektedir.
Kısacası bu ifadeler üç farklı perspektifi tanımlamaktadır. 1) Hayalci (Dreamer) 2) Gerçekçi (Realist) 3) Eleştirmen (Critic) Disney´in başarısındaki en önemli sırlardan birisi "realist" aşamasında, hayallerini yönetilebilir parçalara bölerek sıraya sokabilme yeteneğiydi. Disney "storyboarding" yöntemiyle filmin ana sahnelerini tasarlar ve sonra araları doldururdu.
Disney´in kullandığı bu yöntem, yani işi ana parçalara bölüp bunları sıralandırmak yalnızca film yapımı için değil detayları olan herhangi bir işin planlanmasında da başarıyla kullanılabilir. Bir iş projesi, bir kitap, bir bilgisayar programı vs. gibi tasarımlarda bu yöntem başarıyla kullanılmaktadır. Bu yöntemi her gün kullanmak da mümkündür. Sabahla öğlen arasına 4, öğlenle akşamüzeri arasına da 3 ana işi yerleştirmek ve sabah yataktan kalktığınızda bu işleri zihninizde sırasıyla düşünmek gün içinde oldukça faydalı sonuçlar doğurur.
Kısacası Disney´in dehasının ana öğesi bir şeyi farklı algı pozisyonlarından görebilmektir. Hayalci Disney yaratılan görsel imgelerle çalışır. Her şeyin mümkün olduğu inancıyla "büyük resme odaklanır" Disney´in yaratıcı düşünceleri görsel imgeleme üzerinde odaklanır ve aynı zamanda duyuların üst üste binmesini ve bileşimini de içerir.
Disney fantezilerini "gerçek" yapmak için hayali karakterlerin hisleriyle bütünleşir ve onlara hayat vermek için rollerini yaşar. Disney´in hayallerini "realize etme" süreci, hayali karakterlerle fiziksel özdeşleşmesi ve storyboarding yöntemi ile gerçekleşir. Disney´in eleştirel değerlendirme süreci, kendisini projeden ayırması ve daha uzaktan ikinci kez bakarak izleyicilerin perspektifine geçmesiyle gerçekleşir. "Eleştirmen" izleyici gözüyle eseri inceler ve eksiklikleri tespit eder. Bu aşamada aynı zamanda olası sorunlar ve çözümleri de gözden geçirilir.
Disney bu stratejiyi çizgi film yapımında kullanmış olsa da, bu strateji planlama ve karar vermeyi gerektiren her durum için pratik olarak kullanılabilecek bir yöntemdir. "Hayalci", "gerçekçi" ve "eleştirmen"e ait temel algı pozisyonlarını ortak bir vizyonun hizmetinde dengelemek hiç şüphesiz tüm dahilerin temel stratejisidir. Ancak her birimiz bunu öğrenebilir ve yaşamımızın her yönünde seçeneklerimizi artırarak bakış açılarımızı genişletebiliriz. Yaratıcılığın sırrı kendi zihninizde yatıyor: imgeleme gücünüzü belli bir alana kanalize edip özgürce serbest bırakın... sonra onu gerçek dünyaya uyarlamak için yine serbest bırakın... sonra da karşıya geçip olası problemlerin neler olabileceğine bakın ve bunların çözümü için yine yaratıcılığı serbest bırakın. Bu süreçte en çok dikkat edilmesi gereken şey hayalci modundayken eleştirmenin tamamen dışarıda tutulmasıdır.
İmgeleme gücünüzü ve hayallerinizi özgür bırakın. Onları özgürleştirdiğiniz oranda yaratıcı ve üretken olacaklardır. Bilinçdışı zihniniz yaratıcılık için her an hazır bekliyor. Yeter ki onun kapısını aralayın... Duygu Güner