Fena Halde Bir Başarısızlık Öyküsü
Fena Halde Bir Başarısızlık Öyküsü
"Başaramadın sen kızım. Bu kadar basittir, başaramıyorsun hal-ü
hazırda
..."
Boşuna
değildir "Tutunamayanlar" adında bir romanın yazılması... Sanki bu sıfatı doğrularcasına, senin
üniversite
arkadaşının
, bir
kalabalık
dost toplantısı içinde
banyoya
gitme
insanlık
hak ve durumunu
kullanarak
, orada kendine ait
yaşama
son vermesi...
Tıpkı, biri sana hakaret ettiği veya negatif bir şey söylediğinde cevap hakkı doğması gibidir bu...
Yaşam
hakaret etmiştir... Cevap hakkı vardır ortada. Adam bu hakkı
kullanmıştır
işte, hepsi de budur. Konu şu ki, sözle yırttığın
zaman
duyguları, yürekleri, ortalığı... Herşey sadece algılayanın, hatta o bile değil; kaale alanın, söylenene "kaale alacak kadar" özenenin algısına kalmıştır. Budur
olay
. Sözünün toza dumana bulanıp
havada
kaybolması ile kaale alınması arasında bir
yaşam
dürtüsü yatıyormuş, kime ne!
Yaşamı
herkes
, kendi algıladığı gibi algılamanı bekler senden... Üşenmez öğretmeye çalışır, olmadı dikte eder...
Daha
olmadı zorlar...
Daha olmadı, "mecbur" kılar...
Yaşam
işte bu şekil "mücbir sebeplerden mütevellit" bir hale gelir bir noktadan sonra... "Başaramadın çünkü hatalıydın benim gerzek kızım... Bak bir de böyle dene." denir. Çokluk bu kadar
yumuşak
ve güya
yol
göstermeye soyunan bir "ben-bilirimcilik"te bile değildir
olay
. Zorbadır yahu, düpedüz zorba! "Doğrusu budur! Tez uygulana!
Uygulamayanın
ruhu iğdiş edile...!!"
Ceza
alıp durursun habire; senden bağımsız ve önceden belirlenmiş kalıplara bir türlü uyamadığın için. Israrlı bir ayrıksıotu olduğun için.
Hep orada hissettiğin için...
Yaşam
bir "suç ve
ceza
" durumudur. Kimin suçu ve
cezası
derseniz
, zorba ve mazlum öyküleri kimbilir ne masallara konu olmuştur... O kadar da değil, güya
başarıyorsun
da, dışarıdan bakıldığında hayret ki öykünenler dahi varolmakta bu işe... Aman da aman, filanca
üniversiteyi
bitirmiş, ne kıyak işyerlerinde varolmuş, hem de filanca memleketlere gitmiş; aman da bakındı hele...!
İnsanlar
bu nedenlerle onu ne takdirle hatırlarmış ... "Dışarıdan takdir" kıstasmış, değilmiş, kimin umurunda? Ne diyor bu
insanlar
alla´sen?? Başaramıyorum ben kardeşim...! Var mı??
Geceyarısını
geçmişim şu an, sabaha
yol
alıyorum... Hâââlâ
aynalarla
benim işim
gücüm
; BEN, Ben ve ben, orada varoluyoruz...
Millet
uyumakta
, veya ramazan sebebi ile sahur
hazırlıklarında
... Birazdan geçecek davulcu işte şu
sokaktan
, ve sanki tokmağını kafama kafama vuracak... "Oruç tutmuyorsun ki, ne işin var
ayakta
; manyak mısın be
kadın
!" dercesine... Yirmibir yıl geçmiş be davulcu, ben bu şehre
üniversite
okumaya
geleli. Yirmibir yıl geçmiş işte, ne bırakmış ki elime, avucuma?
Yaşıtlarım,
üniversite
arkadaşlarım
titrlerini de
dünyalıklarını
da yaptılar. Mutsuz geçen evliliklerinin 15 yılı devirmesini böbürlenerek ortaya seriyorlar zevahiri parlatarak. Kendi titrleri yoksa kocalarınınki ile idare ediyorlar artık. Peki ya ben...? Ben başaramadım ki be davulcu... Oysa Paytak Hanım gibi bir vittoria sittiret
iç çamaşırı
yıkayabilirdim pekala ben de...? Yeter ki benim kel, göbekli, bıyıklı bile olsa (ve bunlar ne menem yaftalardır, aslında demek istediğim sadece (sevdim bu lafı) "mücbir sebeplerden mütevellit") bir kocam olsundu; aman da ben buna razı olmalıydım, yeter ki olsundu...
Çocukluğumda sebeplenemediğim o
onaylanma
ve aidiyet duygusunu bana suni olarak verecek bir yüzüğüm, ve buna rağmen karşılığını bulamadığım bu
ihtiyaçları
bana temin edecek
çocuklarım
, yakın akrabalarım, ölesiye seyir eden saygı
ihtiyacımı
karşılayacak dantel,
yemek
ve hamurişi (ya da portföy değerlendirme, nakit yönetimi, bütçe yapma,
finansal
analiz vs de olabilir bu) gibi
uzmanlık
alanlarım olsundu... Oysa bilmiyor ki bu davulcu, vallahi de başaramadım işte bunları...
Dünya
alem bilmiyor bunu. Görünürde bir allame-i cihanım ben.
Oysa sen şanıma inanma...! Anlatamıyorum ki kimseye...
Herkes
görmek istediğini talep ediyor, "bana" ise kımıl zararlısı muamelesi
yapıyor
. Tek bir sebebi var: Egoları
bozulur
o yaftalardan dışarıya çıktıklarında, dağılırlar... İnanın tek sorun budur. Oysa geçiniz bunları lütfen... Ben merak etmekteyim, o "tutunamayan" adam, o başkasına ait tuvalette, muhtemelen de hiç
hesapta
yokken, nasıl bir
teknik
düzenekle yoketti acaba sözümona varolan o
yaşamını
...? Anlamıyorsun değil mi davulcu? Anlamanı da beklemiyorum ki zaten ben... İçimden kendiliğinden yükselen bu kendiliğindenlik hissi kadar beni çeken bir şey olmadı ki şimdiye dek.
Elle tutulan, ölçülebilen, herhangi bir "muteber"
başarı
kıstasına ayarlanabilen bir
sonucu
yok bunun zira. Ama kendime dokundukça, hep şimdiye dek yabancısı olduğum, yabancı hissettiğim
insanlara
da dokunabilmeye başladım ben.
Gelecek
gözümde bir öcü, bir yük, bir
korku
perdesi; geçmiş içinde kendimi çürüttüğüm bir bildik liman olmaktan çıktı gitti... Ben geçmişe ağıt yakmayı bıraktım bu hisse kapılınca. Ne yaptıysam onun için bendim ben davulcu; bütün hatalarım,
yaşamda
şimdiye dek kurmaya soyunduğum en
sağlam
kalenin birer tuğlası oldular. Keşkeleri böyle attım keşkelikten... Olmasalar iyi miydi diye sormanın nafileliğine uyandım bir köşetaşını görmeye vakıf olduğumda. Her reddedilişin illa benden
kaynaklanmadığını
, bana
yapılan
davranış kötü ise onu reddetme şansının varlığını, çizilen kutuya sıkışmayabileceğimi gördüğümde...
Biliyorum bunlara ağız açık bakıyorsun davulcu; ağzını kapamanı da beklemiyorum ki zaten. Başaramadım
boyun
eğmeyi,
boynumun
ağrısı
dayanılmaz raddelere vardı... Başaramadım bir küçük
hayatı
daha
yetişirken yoketme sorumluluğuna bile bile talip olmayı... Başaramadım ak düşündüğüme kara demeyi... Başaramadım anlaşamadığım birine onu yine de sevdiğimi söylememeyi... Başaramadım yükselip ortalığı
dolduran
bu sese kulaklarımı tıkayıp, hep bildik sularda dolanmanın
güvenine
sığınmayı... Bakma bana öyle davulcu.
Unutma, başarısız bir
kadını
dinlemektesin. Sen vur tokmağını iyisi mi... Benim kerametim kendimden menkuldür artık, bilen bilmeyene söylesin. "Yaa, benim
başarı
nedir bilmez kızım, sen otur öyle
gece
sabaha dek kukumav kuşları gibi... Eşlik et şu davulcuya. Derin düşüncelere dalmışmış,
yolculuğa
mı çıkmış ne...?!
İnsan
birtaraflarını koyduğu yerden nasıl
yolculuğa
çıkar; bir garip, anlamsız, dolambaçlı
konuşuyorsun
zaten kimse anlamıyor ki..." "Ahh, başaramadın sen kızım... Başaramadın seeen!!! Başaramadın işte kabul et bunu.
Kabul et ki, tuvalette bir düzenek
aramak
zahmetine mecbur kalmayasın... Davulcuyla aşık
atma
artık, yaaatt!" Dursana iki
dakika
sen davulcu.... Ey ahali...! Duyduk duymadık demeyin...!
Herkese
ilanımdır
, ben başaramadım!
Aysen Akgül