http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/
http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/
http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/
http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/ http://standuptiyatroizle.tr.gg/

ONLİNE STAND UP TİYATRO OYUNLARI SHOW GÖSTERİLERİ FULL İZLE
Ip Adresin:3.133.79.70Bugün:412Online: Tıklanma:564Burdasın:Safinaz'ın Ä°zdivacı

Loading

ONLİNE STAND UP TİYATRO OYUNLARI SHOW GÖSTERİLERİ FULL İZLE

Safinaz'ın İzdivacı

Safinaz'ın İzdivacı (Ortaoyunu)
( Sema İslim Utandı )

Oyunu oynamak isteyen grupların mail adresinden yazar ile iletişim kurmaları gerekmektdir.
Sema İslim Utandı - semaislimutandi@yahoo.com
----------------------------------

SAFİNAZ’IN İZDİVACI
https://img.webme.com/pic/s/standuptiyatroizle/indir_kck.png
ORTAOYUNU

2 PERDE

YAZAN: SEMA İSLİM UTANDI


OYUNCULAR:


Kavuklu- 45 yaşlarında

Pişekar- 45 yaşlarında

Safinaz- 40 yaşlarında

Anne- 65 yaşlarında

İlyas Efendi- 55 yaşlarında

Gülbeyaz- 35 yaşlarında

Hacı Ağa- 70 yaşlarında


DEKOR: Meydanda bir yenidünya vardır.

GİRİŞ

(Dışarıdan zurna Pişekar havası çalar. Pişekar girer. Temenna ile selam verir.)

Pişekar- Efendim, cümleten sefalar geldiniz. (Dışarıya sesini duyuracak şekilde...) Amma benim pehlivanım!

Zurnacı- (Dışarıdan) Buyur benim şahbazım!

Pişekar- Bu da hesap değildir.

Zurnacı- Efendim, nedir hesabın?

Pişekar- ‘ Safinaz’ın İzdivacı ’ oyununun taklidini aldım. Çal da oyunumuz başlasın.








ARA FASIL – MUHAVERE


( Zurna Kavuklu havası çalar. Kavuklu girer. Seyircileri başıyla selamlar. Tam Pişekar’ın önüne gelince korkuyla irkilir. Geri çekilir.)

Kavuklu- Amanın, bu da ne ?!

Pişekar- Birader, ne oldu?

Kavuklu- Hem de konuşuyor.

Pişekar- Muhterem, korkmayın canım. Tanımadınız mı?

Kavuklu- Tanımadım.

Pişekar- Yahu, benim ben... İsmail...

Kavuklu- Ah, İsmail sen misin? Ne bileyim, canım? Böyle karşımda görünce...

Pişekar- Bu ne dalgınlık, kuzum? Neniz var?

Kavuklu- Aman Tosun’cuğum, sorma başıma gelenleri !..

Pişekar- Allah Allah ,çok merak ettim. Anlatın da dinleyeyim.



TEKERLEME

Kavuklu- Efendim, geçenlerde öğrendim. Bizim, Bakanlıklar’da dededen kalma bir bostanımız varmış.

Pişekar- Öyle mi? Oh oh ,pek güzel efendim...

Kavuklu- Sağ ol İsmail... Biz de bir şeyler ekelim, elimize bir iki kuruş para geçsin istedik.

Pişekar- Ee, ne var bunda?

Kavuklu- Dinle. Çoluk çocuk kalktık, gittik. Gittik; ama nerede ne var, nereye ne ekilir, nereden ne biçilir, unutmuşuz.

Pişekar- Çok doğal. Sonra...

Kavuklu- Sonra efendim, çalıştık çabaladık. Bir şeyler ektik. Hasat vakti de gelince başladık zerzevatı toplamaya. Vakit oldu öğlen. Hava sıcak. Acıktık. Susadık. Hanım bir şeyler hazırlamış. Önce, dedim, gideyim bir serinleyeyim. Kuyunun yanına vardım. Attım kovayı içine. Tam çekeceğim sıra, ayağım kaymaz mı?..

Pişekar- Aman!..

Kavuklu- Aman ya!.. Hadi, ben de cumburlop kuyunun dibine! Kuyu da kuyuymuş. Düşüyorum, düşüyorum bitmiyor. Gökyüzü görünmez oldu, ben hala düşüyorum. Bir ara hızım azaldı. Yavaşladım, yere hafif bir iniş yaptım.

Pişekar- Oh, çok şükür!

Kavuklu- Sonra etrafıma bakındım. Uzakta bir ışık! Işığa doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe ışık büyüdü. Derken efendim, ardına kadar açık, koca bir kapının önüne geldim. Şöyle kafamı uzattım ki ne göreyim?

Pişekar- Ne gördün?

Kavuklu- Ellerinde çantalar, kucaklarında dosyalar olan bir sürü kravatlı erkekler, tayyörlü hanımlar... Avuçlarında da şöyle kuş gibi bir şey (Cep telefonunu işaret etmektedir.) . Sürekli onunla konuşuyorlar. Konuşurken de oradan oraya koşturuyorlar.

Pişekar- Sorsaydın birine, neredeyim diye?

Kavuklu- Soracağım sormasına ya, bir tane sakin adam yok! Bütün cesaretimi topladım. İçlerinden birinin yanına vardım.

Pişekar- Ee?

Kavuklu- Beri bak hele hemşerim, dedim. Ben Bakanlıklar’dan geliyorum. Bostan biçiyordum. Kör bir kuyuya düştüm, kendimi burada buldum. Burası nere? Hele bir de bana, dedim.

Pişekar- O ne dedi?

Kavuklu- ‘‘ Ne? Bakanlıklar’dan mı geliyorsun? Gel hemşerim! ’’ deyip elini omzuma attı. Beni duyan bir başkası da ‘‘ Yok , hemşerim. Bize gel! ’’ demez mi?

Pişekar- Allah Allah !

Kavuklu- Yaa! Sonra biri bir kolumdan, öbürü öbür kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. Biri diyor, bize gel; öbürü diyor, bize gel! Nasıl olduysa can havliyle kendimi ikisinin de elinden kurtarıp koşmaya başladım. Onlar da peşimden... Ben koşuyorum, onlar koşuyor. Ben koşuyorum, onlar koşuyor.

Pişekar- Koşun efendim!..

Kavuklu- Sayıları da gittikçe artıyor. Can havliyle kendimi karşıma ilk çıkan kapıdan içeri attım.

Pişekar- Atın efendim!..

Kavuklu- Nefes nefese soluklanayım derken bir de baktım koca bir salondayım. Kürsüde de bir adam, kalabalığa laf anlatıyor. Hepsi dönüp bana bakmaz mı? Çıkıp gideyim, dedim. Dışarıdakiler aklıma geldi. Çaresiz bir köşeye iliştim.

Pişekar- İlişin efendim, ilişin!

Kavuklu- İliştim; ama hala herkesin gözü bende. Sonunda kürsüdeki adam konuşmasını bitirdi, yanıma geldi. ‘‘Nereden geliyorsun? ’’ diye sordu. ‘‘Bakanlıklar’ dan! ’’deyince bir sinirlendi, bir sinirlendi ki sorma!

Pişekar- O niye?

Kavuklu- Neymiş efendim, herkes bakanlık istiyormuş. Kaç tane bakanlık varmış ki kime ne vereymiş? Niye böyle yapıyormuşuz? Bir defa da bir şey istemeden geleymişiz. Ama ne yapaymış? Mecliste çoğunluğu nasıl sağlayaymış? İhtiyacı varmış? ‘‘ Sana da bir bakanlık vereceğim.’’ dedi, çıktı gitti. Geri kalanların hepsi başladılar elimi sıkmaya, benimle tokalaşmaya. Birisi dış işlerine, birisi iç işlerine, birisi eğitime, birisi sağlığa bakacakmış. Daha bilmem kaç tanesi de bilmem neye? ‘ ‘‘Ee, bana ne kaldı? ’’ diyecek oldum, içlerinden en yaşlısı: ‘‘ Sana da Yere Bakan, Yürek Yakan Bakanlığı kaldı. ’’ demez mi?

Pişekar- ( Gülmeye başlar.) Hah hah!

Kavuklu- Gül, gül. Orada da herkes bir ağızdan gülmeye başladı. Ama ne gülme... Yer gök inliyor kahkahalarından. Bir utandım, bir sıkıldım; o sıkıntıyla gözümü açtım ki hanım bir yandan başımda ‘‘Bey, uyan! ’’ diye inliyor, bir yandan çocuklar etrafımda gülüyor.

Pişekar- ( Şaşkın ) Çocuklar mı? Onların ne işi var mecliste?

Kavuklu- Ne meclisi yahu?

Pişekar- Sen dedin?

Kavuklu- Ne dedim?

Pişekar- Bakanlıklar’da dededen kalma bostanınız varmış!

Kavuklu- Bizim?

Pişekar- Sizin. Çoluk çocuk ekip biçmişsiniz!

Kavuklu- Biz?

Pişekar- Siz. Sonra serinleyeyim, deyip kuyunun başına gelmişsin. Ayağın kaymış, kuyuya cumburlop düşmüşsün. Sonra yavaşlayıp inmişsin. Bir kapıdan geçmişsin. İki adam peşinden kovalamış!

Kavuklu- Ne diyorsun, İsmail?

Pişekar- Yahu, ben demiyorum. Sen diyorsun!

Kavuklu- Ne diyorum?

Pişekar- Kürsüdeki adam sana bakanlık vereceğini söylemiş, oradakiler de ‘‘ Yere Bakan Yürek Yakan Bakanlığı kaldı. ’’ deyip gülmüşler, gülmüşler de sen de sıkıntıdan bunaldıkça bunalmışsın!

Kavuklu- Ha o mu? Gece uyurken karyoladan düşmüşüm. Hanımla çocuklar da başımda gülmekten katılırken uyanıverdim. Hepsi bu...

Pişekar- Ne yani? Şimdi bu anlattıklarının hepsi rüya mıydı?

Kavuklu- Rüya tabii... Allah iyiliğini versin! Hiç öyle şeyler gerçek hayatta olur mu? Bakan olmak kim, biz kim? Ah, İsmailciğim!

Varsa cebinde paran o taraklarda da yumağın
Oynuyorsa on parmağında on bin marifet
Sırtın pek, karnın tok, çoluk çocuğunla rahat
Değildir işte o zaman adın fakr u zaruret
Olsa olsa denir sana ancak vekil-i millet!

Aman, neyse İsmail! Ben buraya başka bir iş için gelmiştim.

Pişekar- Hayırdır Hamdiciğim?


FASIL


Kavuklu- Efendim, benim dükkan komşum İlyas Efendi’yi tanırsın.

Pişekar- Tanırım.

Kavuklu- İşte onun başına bir iş geldi.

Pişekar- ( Heyecanlı) Nasıl bir iş?

Kavuklu- Korkma canım! İş dediysek öyle kötü bir şey değil. Bizim İlyas Efendi kara sevdaya tutulmuş.

Pişekar- Deme!

Kavuklu- Dün dükkanına biri altmış, altmış beş; diğeri kırk, kırk beş yaşlarında iki kadın gelmiş. Aralarında geçen konuşmadan genç olanının adının Safinaz olduğunu ve bu taraflarda oturduklarını öğrenmiş. Bir iki parça kumaş kestirmişler. O esnada da bizim İlyas Efendi bu genç bayana vurulmuş. Ben de tariften çıkardığım üzere, bunlar olsa olsa bizim Pişekar’ın kaynanası ile baldızı olur, dedim.

Pişekar- Dur bakayım!.. Sahi, çarşıdan sonra bize gelmişlerdi de hanıma aldıkları kumaşı gösteriyorlardı.

Kavuklu- Oh, isabet! Efendim, bu İlyas Efendi, müşterileri gider gitmez soluğu benim dükkanımda aldı. ‘‘Yaparsan bu işi sen yaparsın, Hamdiciğim! Ben bu kıza talibim. Falan mahallede Safinaz adında bir güzel var mı? Git, öğren. Bana bildir.’’ dedi. İnanır mısın, adamcağız bir günde yemeden içmeden kesildi.

Pişekar- Yapma yahu!

Kavuklu- Sen de bilirsin ki İlyas Efendi iki yıl evvel hanımını kaybetmiştir. Çocuklarının hepsi evlidir.Biri İzmir’de, öteki Erzurum’da yaşar. Kendi de hali vakti yerinde, içkisi kumarı olmayan bir adamcağızdır. Bu işi yaparsan sen yaparsın İsmail.


Pişekar- Vallahi Hamdiciğim, Safinaz iyi kızdır da o anası olacak kaynanam yok mu? Zavallı kızı yıllardır kendine tutsak etti.Kimler istemedi ki?.. Allem etti, kallem etti, bu kızın turşusunu kurdu. Safinaz da kardeşleri gibi değil. Sessiz, sakin... Bunca yıl annesine bir aksi sözle karşı gelmemiştir. Yine de ben konuyu hanıma açayım. Gitsin, konuşsun ablasıyla. Sonra ben sana haber yollarım.

(Kavuklu ile Pişekar çıkarlar.)




(Safinaz elinde toz bezi ile girer. Etrafın tozunu alırken bir yandan da şarkı söyler.)

Safinaz- Aliş’imin kaşları kara
Sen açtın gönlüme yara

Anne- (Girer. Safinaz onu görmez. Kızının böyle içli şarkı söyleyişi hoşuna gitmez. İnlemeye başlar.)
Ah, aman, bacağım!..

Safinaz- (Telaşla dönerek) Ne oldu anne? Neyin var?

Anne- Ne bileyim? Bacağıma bir şey oldu.

Safinaz- (Koluna girer, oturtur.) Gel anne... Otur şöyle... Hemen bir doktor çağırayım...

Anne- Yok yok, şimdi geçer.

Safinaz- Ovayım mı biraz anne?

Anne- Ov yavrum, ov... Sen de olmasan ben ne yapardım? Hayırsız kardeşlerinin hepsi evlendi gitti. Bir sen kaldın annesini seven... Safinaz’ım... Zaten doğduğun gün demiştim: Bu kız başka... Hiç ayrılmazdın yanımdan... (Öfkeli) Öbürleri daha ayaklanır ayaklanmaz uzaklaştı benden!.. İlk işleri de kocaya varmak oldu!.. Rahmetli baban yaşasaydı da görseydi evlatlarının halini... (Ağlar)

Safinaz- Niye öyle diyorsun anne?

Anne- (Ağlamayı keser.) Yok yok, sen bilmezsin onları!.. Şeytana pabucunu ters giydirirler!.. (Tersleyerek) Sen de hemen onların tarafını tutarsın zaten... (Kapı çalınır.) Git, bak bakayım, kim geldi?

( Safinaz kapıyı açar. Gülbeyaz girer.)

Safinaz- Aa, Gülbeyaz! Gel, hoş geldin.(Öpüşürler.)

Gülbeyaz- Merhaba anne...

Anne- İyi, evin yolunu bulabildin!

Gülbeyaz- ( Safinaz’a) Ne oldu? Neyi var bunun gene?..

Safinaz- Yok bir şeyi… Biraz ayağı ağrıyor.

Anne- Biraz mı? Zaten hep böylesiniz siz… Ananız ölsün diye gözünün içine bakarsınız.

Gülbeyaz- Anlaşıldı… Yine heyheylerin üstünde anne! Neyse ben buraya bir şey söylemeye gelmiştim.

Anne- Belli zaten… Bir gün annenizi merak edip de geldiğinizi görmedim.

Safinaz- Anne!..

Anne- Sus, anne deme bana!

Gülbeyaz- Tamam anne, haklısın. Ama şimdi söyleyeceklerim önemli. Buraya Safinaz’a bir haber vermeye geldim.

Anne- (İşkilli) Neymiş o?

Gülbeyaz- Kısmetli bir haber…

(Safinaz utanır, başını öne eğer.)

Anne- (Ayağının ağrısı geçmiştir.) Ne demekmiş o?

Gülbeyaz- Akşam İsmail eve geldiğinde söyledi. Dün çarşıdan kumaş aldığınız dükkanın sahibi seni çok beğenmiş, haber yollamış: ‘‘ Eğer Safinaz hanım da isterse dest-i izdivacına talibim.’’demiş.

Anne- (Hışımla yerinden kalkar.) Vay deyyus, vay! Tevekkeli değil, kızın ağzına düşecekti neredeyse... Aman Allah’ım, bu da mı gelecekti başımıza?

Gülbeyaz- Ne var bunda anne? Hali vakti yerinde, aklı başında bir adammış.

Anne- Sen sus! Senin başının altından çıkıyor hep bunlar!

Gülbeyaz- Yeter anne! Turşusunu kurdun ablamın … Yaşamak onun da hakkı!

Anne- Biz yaşamıyor muyuz?

Gülbeyaz- Sen yaşıyorsun anne… Bak Safinaz’a, evlenme yaşı geldi de geçti bile!..

Anne- Ben mi engel oluyorum evlenmesine?

Gülbeyaz- Evet sen! Bak, yine aynı numaraları yapıyorsun. (Yalvarırcasına) Gel, inat etme anne!
Bu, Safinaz için belki de son fırsat…

Anne- (Pes etmiştir.) İyi canım, ne haliniz varsa görün! O deyyus manifaturacıyı annenize tercih edin bakalım. Elin herifinde ar namus yokmuş ki dükkanına gelen müşterilere yiyecek gibi bakmak bir yana bir de evlerine haberci yollatıp ‘ Kapatmam yapacağım, geleyim mi?’ diyor.

Gülbeyaz- (Sinirli) Eş anne, eş…

Safinaz- Anne, Gülbeyaz… Lütfen…

Anne- Sus, bana anne deme!

Gülbeyaz- Bırak Safinaz, bırak da biraz kendine bak! İsmail’e söyleyeyim, yarından sonra gelsinler. Haydi şimdilik hoşçakalın.

Safinaz- Güle güle Gülbeyaz.

(Gülbeyaz çıkar. Anne küskün, Safinaz ayakta ışıklar söner.)


(Anne oturmakta, Safinaz ile Gülbeyaz ayaktadırlar.)

Safinaz- Çok heyecanlıyım Gülbeyaz!

Gülbeyaz- Al benden de o kadar.

Anne- (Kendi kendine) Şunların haline bak! Nasıl da bayram çocukları gibi mutlular…

(Kapı çalınır.)

Gülbeyaz- Geldiler! (Safinaz içeri kaçacak gibi olur. Gülbeyaz kolundan yakalar.) Nereye Safinaz? Kapı bu tarafta… Hadi…

Safinaz- (Derin bir nefes alır. Kapıyı açar.) Buyurun efendim, hoş geldiniz.

(Pişekar, Kavuklu ve İlyas Efendi girerler.)

Pişekar- Hoş bulduk Safinaz.

Bilgi Güçtür ,Paylaştıkça Büyür !__________ 1578816 ziyaretçi (7069399 klik) __________Paylaşmaya Devam Ediyoruz :))
ONLİNE , STAND UP , TİYATRO , OYUNLARI , SHOW , GÖSTERİLERİ , FULL , İZLE , METİN , TEXT , SENARYO , HİKAYELER , MASALLAR , KARİKATÜRLER , BELGESELLER , BİYOGRAFİSİ , TARİHİ , DÖKÜMANI , CANLI , KOMİK , EĞLENCELİ , 0YUNU , TİYATROSU , TEXTLERİ

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol