BEN, MİMAR SİNAN
1.Say |
2.Say | 3.Say | 4.Say | 5.Say | 6.Say | 7.Say | 8.Say | 9.Say | 10.Say | 11.Say | 12.Say | 13.Say | 14.Say | 15.Say | 16.Say | 17.Say | 18.Say |
BEN, MİMAR SİNAN
Kişiler:
Mimar Sinan Sesler
(Perde kopalıdır. Solonun ışıklan alınırken, perde hafifçe aydınlatılır. Aynı anda, gittikçe yükselen bir müzik başlar, Perde, ağır ağır açılır. Sinan, sağ öndedir; bir siluet olarak görünür. Sol köşede, ayakta çalışılan küçük bir çizim tezgâhı. Üzerinde pergel cetvel, birkaç da kitap. Müzikle birlikte, fona verilen ışığın şiddeti de yükselecektir. Mimar Sinan'ı olgunluk çağı görünümü ve giysileri içinde görürüz. Müzik Sinan konuşmaya başlamadan önce, birdenbire kesilir.)
MİMAR SİNAN - Ben, Mimar Sinan! 29 Mayıs 1490 yılında, Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdum. O gün, İstanbul'un fethinin 37. yıldönümü günüydü.
(Bütün sahne aydınlanır. Kulis panoları siyahtır; fon, bütünüyle beyazdır. Sinan biraz öne gelir.)
Sevgili gençler! 98 yıl yaşadım. Devlete, tam 70 yıl hizmet ettim. Size hayatımı ve çağımı anlatmak istiyorum. İlginç bulacağınızı umuyorum. Yavuz Sultan Selim döneminde, birkaç yıllık bir ön eğitimden sonra, İstanbul'daki acemi ocağına alındım. Acemi ocağı, orta öğretim düzeyinde bir teknik okuldur. Osmanlı ordusuna teknik eleman yetiştirir. Ağırlıklı dersim, marangozluktu. Bir yandan, bu sanatı öğrenmek için bıkıp usanmadan çalışıyor; bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti, büyük İstanbul kentini tanımaya, anlamaya çalışıyordum.
(İstanbul gravürleri, bütün fonu dolduracak biçimde ve art arda yansıtılmaya başlar.)
Benim için, küçük Ağırnas köyünden sonra, İstanbul'da her şey İlginçti. Bir imparatorluğun yüreğinde dolaşıyordum. Ama bu koca kentte bir yapı, beni özellikle kendine çekmeye başladı... Bu Ayasofya'ydı.
(Ayasofya'nın renkli dış resmi vurucu kısa bir müzikle fonu doldurur.)
Ayasofya, İstanbul'un fethinden sonra camiye dönüştürülmüş eski bir Bizans kilisesiydi. (Sinan, gözlerini görüntüden ayırmadan, tezgâhının yanına geçer.)
Tarih diyor ki: Doğu Roma İmparatoru Justinyanos, Ayasofya kilisesinin, eski İsrail Kralı Süleyman'ın Kudüs'te yaptırdığı ünlü tapınaktan daha büyük olmasını istemiş. Mimarlar da imparatorun bu isteğini yerine getirmeye çalışmışlar. Rivayet edilir ki, bina bitince, imparator Justinyanos, kubbenin altında durmuş ve şöyle bağırmış:
1. SES - Ey Süleyman! Seni yendim!..
(Ses, ekolanır. Çok kısa ve vurucu bir müzik. Fona, Ayasofya kubbesinin, içerden görünüşü yansır.)
SİNAN - Bu, sahiden görkemli bir kubbeydi. Mühendisliğin ve mimarlığın İnceliklerini öğrendikçe, bu kadar büyük bir kubbeyi, bu kadar yükseğe oturtabilmenin olağanüstülüğünü anlıyordum. Mimarlarına da saygı duyuyordum. Ama, bazı yabancı mimarların söylediğini duyduğumuz şu yaman sözler, yüreğimi yaralıyordu.
2. SES - İslâm uygarlığı, hiçbir yerde, Ayasofya kubbesi gibi bir kubbe yapmayı başaramamıştır. Bu kubbe, üstünlüğümüzün kanıtıdır...
(Çarpıcı bir müzik girer ve Ayasofya'nın görüntüsü kaybolur. Sinan, büyük bir hışımla pergelini, tezgâha saplar. Pergelin üzerine, bir an için, kırmızı bir ışık düşer.}
MİMAR SİNAN - Ama bizden biri bu kubbeyi yenmeli!
(Sahne, doğal ışıkla aydınlanır. Sinan tezgâhın önüne geçer.)
öğrenimim sona erince yeniçeri ordusunda istihkâm subayı olarak görevlendirildim. Artık yeniçeri ordusuyla birlikte çeşitli savaşlara katılacaktım. Katıldım da. Birçok doğu ve batı ülkesine gittim. Gördüğüm her binayı ve harabeyi, bir ders gibi inceledim. Bu arada, savaşın gerektirdiği işler arasında, pratiğimi de ilerletiyordum. Bir gün geldi ki, artık kendimi göstermek için fırsat gözlemeye başladım. Çünkü bilgiyle dolmuştum, taşmak üzereydim. İlk fırsatı, 1554 yılında yakaladım. 44 yaşındayken. Gençler, dikkatinizi çekerim. Bu bazı insanlarımızın, nerdeyse emekli olmayı düşündükleri bir yaştır.
(Fonda tuğlar belirir. Mehter müziği girer ve söner.)
Osmanlı ordusu, 1534 yılı yazında, Van Gölü'nün batı yakasına ulaşmıştı. Vezir Lütfü Paşa, benden, gölün doğu kıyısındaki durumun öğrenilebilmesi için gemi yapmamı İstedi. Bu emri yerine getirebilmem için birçok zorluğu yenmem gerekiyordu. Hiç sızlanmadan hemen işe koyuldum. Her türlü zorluğu, sabırla yenerek üç gemiyi, kısa zamanda suya indirmeyi başardım.
(Efekt: Sevinç haykırışları.)
Adamlarımla gemilere bindik, gölün doğu kıyısına yaklaştık. Dönüşte, gördüklerimizi Lütfü Paşaya sundum. Bir süre sonra da Van Kalesi düştü. Ben, hiçbir emeğin, çabanın boşa gitmeyeceğine İnananlardanım. Nitekim dört yıl sonraki olaylar, bu inancımı doğruladı. 1538'de ordumuz, bu kez batıya sefere çıkmıştı. Ordunun başında da, Kanunî Sultan Süleyman bulunuyordu.
(Fona, Osmanlı Ordusu'nun yürüyüşü ile ilgili gravürler yansır. Her gravürü, bir kös sesi vurgular.}
Ordu, Tuna Nehri'nin kollarından biri olan Prut Nehri'nin kıyısına gelince durdu. Nehir genişti. İki yakası da bataklıktı. Kuzeye geçmek için kurulan köprü, yazık ki çöktü. Ordu, kuzeye geçemedi. Bu olayın üzerine Lütfü Paşa, Kanuni’nin huzuruna çıkar ve der ki:
metin ve textler / biyografiler / tiyatro siteleri / tiyatro sözlüğü / tiyatro tarihi / tiyatro türleri / tiyatro oyunları / tiyatrocular dönemi / türkiyede çocukluk ve gençlik tiyatrosu tarihi / tiyatronun kökeni / geleneksel türk tiyatrosu / italyada rönesans tiyatrosu / orta çağda tiyatro / roma tiyatrosu / 19 yy sanat akımları / alman halk tiyatrosu / alman tiyatrosu / antik yunan tiyatrosu / fransz tiyatrosu / osmanlı tiyatrosu / hacivat karagöz tarihi / tiyatro erken dönem / tiyatro orta dönem / günümüz tiyatrosu / metin ve textler -1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16