Hepimiz Aslında Çift Karakterli Miyiz?
HEPİMİZ ASLINDA ÇİFT KARAKTERLİ MİYİZ?
Kafasındaki çelişkili
seslerin
henüz bu yılın başlarında
el
sıkışıp da uzlaşmaya vardığı biri olarak, okuduğum bir
kitaptaki
bir yorum o kadar ilgimi çekti ki bunu, benzeri çelişkileri yaşayanlar için yazmak istedim. Ben beynimizin içinde konuşup duran bu çoklu
seslerin
hiçbir
zaman
anormal olduğunu düşünmemiştim. Ne de olsa
çevremdeki
birçok insan benzeri çelişkileri
sesli
olarak yaşıyordu.
Üniversitedeki
bazı kız
arkadaşlarım
dakikalarca kendi kendilerine söyleniyorlardı: ‘‘Ay şu yarın ki
partiye
gitsem mi acaba? Bir sonraki gün de
sınavım
var gerçi! En iyisi gitmemek... Acaba bu
gece
otursam çalışabilir miyim? Belki de bu
gece
çalışıp yarın
partiye
gitmeliyim… Off! Annemlere ne diycem? O gün
sınavım
olduğunu biliyorlar. Şimdi neden
sınav
öncesi dışarı çıkıyorsun diye söylenecekler!’’ Bu yaşla alakası olmayan birşeydi. Annemin
arkadaşlarını
da gerekli gereksiz birçok konuda tereddütte kalmış buluyordum: ‘‘
Hayatım
, saçımı sarıya mı boyatsam
kahverengiye
mi bir türlü karar veremiyorum! Sarı daha
çekici
oluyor ama
kahverengi
de daha
genç
gösteriyor! Acaba önce sarıya sonra
kahverengiye
mi boyatsam?’’ Belki de
kadınlara
has bir
özellikti
bu. Sürekli kendimize çelişkiler yaratıp, tıkanıp, çaresiz kalmayı seviyorduk. Erkekleri hiç böyle çelişkiler yaşarken duymuyorum diye düşünürken, onların da
kadınlar
konusunda çelişki de kaldıklarını gördüm. ‘‘Abi, geçenlerde bir kız gördüm sorma! Bir de bana bakıp gülümsemez mi! Rüyadayım sandım… Bir an kalkıp gidecektim yanına, sonra
karizmayı
bozmayım diye oturdum.’’ Erkekler benzeri çelişkileri daha az yaşıyorlar ama yine de yaşıyorlardı. Askerlik bunlardan başta gelenlerindeydi. Eninde sonunda yapacağını bildiğin birşeyi baştan
yapıp
da kurtulmak yerine şimdi mi yapsam sonra mı ikilemini
hemen
hemen hepsi yaşıyordu. Sanki biri hepimizin kafasında 24 saat şeytanın avukatlığını
yapıyor
, biz ne
dersek
tam tersini savunuyor ve de ona uymaya kalkınca, ilk istediğimizi hatırlatıp bizi arada bırakmayı başarıyordu. Neydi bu bizi bize düşüren ses? Çıkarlarımıza karşı gelen vicanımız mı? Yoksa, duygularımıza karşı gelen mantığımız mı? Neden illâ ki çelişmek zorundaydık kendimizle?
Nereden
geliyordu bu en basit kararı bile karmaşık yapan bu ses? Araştırmalara göre çoğu insanda beynin sol tarafı daha analitik görevleri üstelenmiştir. Dil
merkezi
de genellikle solda bulunmaktadır. Sağ kısım ise da çok
yaratıcı
işlerle uğraşır. Nitekim beynin iki yarısı birbirinden bağımsız
çalışmamaktadır
. Tam ortada bir
otoban
gibi geçen ve iki parçayı birbirine bağlayan corpus callosum adlı bir
bölge
vardır. Bu sayede iki yarı birbiriyle
iletişim
kurar. 1960’larda şiddetli epilepsi
hastalarının
tedavisinde
kullanılan
bir yöntem, beynin iki tarafının
iletişiminin
kesilmesinden ibaretti. Bu yöntemin sonrasında hastalarda görülen semptomlar ve
yapılan
testler oldukça ilginç
sonuçlar
vermişti. Bazı
hastalarda
‘Strange Hand’ (Yabancı
El
) adı verıilen ve bir elin kişinin iradesi dışında özerk olarak
hareket
etmesi sendromu görülümüş, beynin nasıl kendi isteği dışında davranabileceği araştırılmaya başlanmıştı. Profesör Robert Winston, Human Mind adlı kitabında konuyla ilgili testlerden birine yer vermiş ve sonuna kendi şüphelerini şöyle eklemiştir: ‘‘Bir
hastaya
‘Ne
iş
yapmak istersin?’ sorusu sorulduğunda ve sözlü olarak
cevap
vermesi istendiğinde
hasta
, dil
merkezi
orada olduğu için, beyninin solunu
kullanarak
‘
teknik
ressam’ olmak istiyorum demiştir.
Hasta
, aynı soru yazılı sorulduğunda ve de Scrabble harflerini
kullanarak
cevap
vermesi istendiğinde ‘araba yarışçısı’ olarak
cevap
vermiştir. Kısacası,
hastanın
beyninin sağ kısmının kendi zevklerini ve isteklerini
geliştirdiği
görülmüştür. Bu da şu soruyu doğurmuştur: ‘Hepimiz beynimizin içinde çift kişilikle mi
geziyoruz
? Bunlardan biri, bir dil
merkezine
sahip
olmadığı için dilsiz olarak mı yaşıyor?’’
Doktorlar
, her insanın, çatışma yaratacak istek ve eğilimleri içinde barındırabileceğini kabul ediyor. Hatta bunun zaman zaman bir
takım
ruhsal zorlanmalara neden olabileceğini de söylüyorlar ancak bu
durumu
bir
akıl
hastalığı
olarak görmüyorlar. Belki de son söz bizdedir: Tek, çift veya çok kişilikli olup olmadığımız farketmeksizin kendimizle
el
sıkışmamız gerekir. Kendi isteklerimizi ve nedenlerimizi anlamak, hayatta aradığımızı bulmamızda ilk
önemli
adım
olacaktır. Mark Vıctor Hansen’ın dediği gibi ‘‘siz neye
hazırsanız
o da size
hazırdır
!’’ Yazan : Sinem ERSEVER