Başarı
BAŞARI
Başarı
, diken
üstüne
gül
kondurmaktır.
Başarı
, elde etmek istediklerimize ulaşmak, kavuşmayı dilediklerimizle buluşmaktır. Başarı, mutluluktur. Ancak
başarıya
giden yol, türlü tuzaklar, dönemeçler, çakıllar ve dikenlerle kuşatılmıştır. Bu kuşatmayı yarabilmek için çeşitli çabaların, katlanacağımız sayısız özverilerin kapımızın önünde beklediğini unutmayalım. Kim ne
derse
desin, nasıl söylerse söylesin
“unutmak”, vazgeçmek, geri çekilmek demektir. Vazgeçişler ve geri çekilişler,
kayıp
çizelgelerimize tek tek eklenecek olan “
hayatımızın
olumsuz
resimleri
”dir. Bu
resimler
çoğaldıkça, adına
yaşamak
da denilen periyle bizim aramızdaki bağların gevşediğini, ya da pamuk ipliğiyle birbirine
bağlandıklarını
görürüz. Şüphesiz böyle bir
durum
, insanı tükenişe götürür. Tükeniş, bizi sıradanlaştırır.
Herkes
gibi olan, içinde bulunduğu halkadakilerle arasında başkalıklar bulunmayan insan, ömrünün hiçbir döneminde
“doyum noktası”na ulaşamaz. Elbette küçük becerilerle, tesadüfî ilişkilerle, aniden önümüze düşen
fırsatlarla
da
başarıyı
yakalamak, doyum noktasına erişmek mümkün. Ummadığınız bir anda kapınızı çalan,
yolunuza
çıkan bir
arkadaşınızın
yardımıyla
“çözümsüz
güçlüklerin
kördüğümleri”ni sökebilir,
“oh”lar çeker, ikincil
başarılarla
gurur duyarsınız. Ancak
başarı
sahnesinde
başrole çıkamazsınız. Kurda sormuşlar;
“Ensen niye kalın?” diye. O da cevaplamış:
“Kendi işimi kendim görürüm de.” Öyle görülüyor ki bu
kurt
, hayatının başrolünü oynuyor. Çok karmaşık bir
dünyada
yaşadığımızı biliyoruz. Böyle bir
dünyada
yaşamak
, başkalarının artıları ve
eksileriyle
karşılaşmak demektir. Şüphesiz bu artılar ve
eksiler
de
, şöyle veya böyle bir biçimde,
başarıya
uzanan
yolda
kılavuzumuz olacaktır. Belki de bizi, “kendimiz olmak”tan çıkaracak,
“kendi işimizi kendimiz görebilme isteği”nden de caydıracaktır. Hâlbuki tarih, düştükleri
yola
yalnız çıkanların hikâyeleriyle doludur. Başarı,
“ateş yumağı.” Bu yumağı açmak bize düşüyor. Ancak ateşe dokunmak da güç. İlk anda bu
güçlük
, insanı yıldırıyor. İşte bu noktada, bedeli ne olursa olsun, yılgınlığa yakamızı kaptırmamak gerekiyor. Bunu başardığımız, daha doğrusu ilk
adımı
cesaretle attığımız an, sonrası kendiliğinden
gelecek
,
“yumağın çilesi” çözülecektir. Çözülüş
sırasında
yumağı, kördüğüm haline getirmemek için, hedefimizi ortaya koymalı,
“Nerede, neden, niçin, nasıl?”
adımlarında
neler yapacağımızı baştan plânlamalıyız. Öncesini ve sonrasını düşünmeden atacağımız adımlar, eninde sonunda bizi,
başarısızlığın
dikenli
yollarına
sürükleyecektir. O
zaman
da
başarı
denilen şey, ateş yumağı olarak karşımıza çıkacaktır. Hedefsizliğin verdiği yılgınlık, hangi işe başlarsak başlayalım, her seferinde de bize
“yaka silktirecek”, hayatımızı toz duman edecektir. Yanılmalar, yanlışa düşmeler ve doğru
sonuçlara
ulaşmalarla
başarının
tadını
alırız. Bu
tat
alışın temelinde,
“öğrenme” var. Var ya, hemen burada bir incelik karşımıza dikiliyor: Bazılarının sandığı gibi;
“Öğrenme eşittir başarı”, değil. Yani
öğrenen
başarıya
ulaşır anlayışı yanlış. Hepimiz çarpım tablosunu ezbere biliriz. O tabloda yer alan bütün sayıları, tek tek veya katlayarak, hiç teklemeden sayabiliriz. Ama bu sayıların altında yatan
gerçekleri
, gündelik
hayatımızda
, işimizde gerektiği biçimde
kullanamıyorsak
,
sonuç
kötü olmaz mı? Böyle bir
sonuç
elde var birimiz olunca da söz
konusu
sayıları
“sadece öğrenmiş” olarak kalırız, değil mi?
Çevrenize
şöyle bir bakın, öğrendikleri yabancı dilleri unutan, o dili bilenlerle
konuşamayan
sayısız insanla karşılaşırsınız. Hemen
herkese
fen bilimlerini de öğrettik fakat
öğrendiklerini
uygulamada hiç kimse yok değil mi?
Sıraladığımız
olumsuz örneklerin bize öğrettiği bir şey daha var. Demek ki
öğrenme
,
başarıyı
yakalamakta, daha doğrusu başarabilmekte ilk akla gelmesi gereken
“itici güç” olmuyor. O halde başarı dediğimiz
“büyü” nedir? Başarı karşılaştığımız problemlerin
çözümünü
yapabilme, doğru
sonucu
bulabilme yeteneğidir. Bu yeteneklerini tez ayağa kaldırabilenler, hangi dalda, hangi alanda olursa olsun, daima başarı ipini göğüsleyebilirler. Onların dilinde yılmak, vazgeçmek, unutmak, kördüğüm olmuş tuzaklara düşmek gibi kavramlar yoktur. Onlar çıktıkları her
yolda
, hedefe kilitlenirler, elde ettikleri bütün
başarılarıyla
mutluluk içinde yaşarlar. Adına
yaşamak
denilen savaşın gözü pek, korkusuz savaşçıları, yaptıkları
sonsuz
yürüyüşün
farkındadırlar.
“Tay tay durma”ların sonunda,
yürümek
için atılan
“ilk adım”lar, sevimli küçük yaramazları nasıl ayağa kaldırıp yerde sürünmekten
kurtarıyorsa
,
başarı
da hepimizi
ayaklandırıyor
, bize tükenmez mutluluklar yaşatıyor. Sözün özü başarı, yediveren gülü gibidir, bir açıldı mı, önüne geçemezsiniz. İster
kişisel
, ister kitlesel olsun
başarı
, hayatı bütünüyle kucaklayabilmek, onu doya doya yaşayabilmektir.
Başarı sensin. İlk
adımınla
birlikte, korkusuz
yürümelisin
! Oyhan Hasan BILDIRKİ