Öç
Bekir Efendi : İşçi emeklisi (70 yaşında)
Necmi : Bekir Efendi'nin oğlu (29 yaşında)
Profesör Kemal : Bekir Efendi'nin erkek kardeşi (60 yaşında)
Polis memuru
Bekir Efendi 40 yıl Almanya'da çalıştıktan sonra Türkiye'ye döner. Hayatını kendisine beşiklik yapan Bor ilçesinde geçirmeye karar verir. Oldukça yorgundur. Türkiye'de bulundukları süre içerisinde gerek hanımı Cavidan'la ve gerekse tek oğlu Necmi'yle hiç ilgilenmemiştir. Onun ilgi alanında sadece para vardır...
Necmi ise annesi öldükten sonra uzun süre Türkiye'de yalnız ve başı boş kalmıştır. İçkiden başka dayanağı yoktur.
Birinci Perde
(Gün yavaş yavaş ağarmaktadır... Radyo açıktır. Bekir Efendi'nin dış kapıdan girdiği görülür. Elindeki ekmeği masanın üzerine bıraktıktan sonra, Necmi'nin yattığı divanın üstünü düzeltir. Yerdeki şişeleri ve eşyaları toplar, diğer kapıdan çıkar. Tekrar gelerek ekmeği alır. Mutfakta kahvaltı yapmakta olduğu anlaşılır.)
İki kapı, dolap ve pencerelerden oluşan bir oda... Sağ ve sol duvarların bitişiğinde iki divanla, solda divan yanında üzerinde ilaçlar bulunan bir sehpa ve ortada ise etrafında sandalyeler bulunan bir masa... Masanın üzerinde ise Necmi'nin çerçeveli çocukluk fotografı, resimli mecmualar, eski bir şamdan üzerinde mum, kitaplar ve radyo bulunmaktadır. Duvarda bir ayna, sağdaki divanın yanında da, yerde yatık bulunan boş içki şişeleri göze çarpmaktadır.
Radyodan «haber saati» isimli programdan konuşmalar duyulur :
« Sevgili dinleyiciler, işte bir kaç başlıkla huzurlarınızdayız. Yine zam haberleriyle sarsılacaksınız... Yarından itibaren ejderhalar gibi pahalılık üzerimize geliyor ! Trafik kazalarında rekor kırdık! Yollar otobüslerle dolup taşıyor. Nehir ve tren taşımacılığımız adeta yok gibi! Yurdumuzun dört köşesinde korsanlar ha bire arabalarımızı yakıyorlar! Şer gönüllüleri ve caniler artık korkmuyorlar! Eğitimde, ahlâkta ve inançta seviye düştü! Meydanlara çıkanlar bilir bilmez, dinden, imandan, ilaçtan, vatan kurtarmaktan bahsediyorlar! Yani anlayacağınız, herkes imam, doktor, siyasetçi oldu! Aile yapımız ise ha bire parçalanıyor... Şehirlerimiz ilgisizliğin kurbanı! Sigara ve içki tüketiminin artması bizi korkutuyor! Ajanlar ülkemizde at koşturuyorlar! Önemli kademelerdeki insanlarımız kaza süsü verilerek birer birer öldürülüyorlar. »
Bekir Efendi : (Radyo haberlerini dinlemektedir) Ne günlere kaldık?
Bekir Efendi : (Radyoyu kapatır, sandalyeye oturarak Necmi'nin fotografını eline alır) Bir daha geri gelmeyecek güzelliklerden kaçışımdan bahsediyor sanki? Kendisini unuttuğumdan, ihmal ettiğimden bahsediyor gibi... Unutmanın kaybetmek olduğunu bana hatırlatmak istiyor!
Bekir Efendi : (Elindeki çerçeve ile ayağa kalkar) Gecelerin sihirli boşluğunda kendimi kaybettiğim anları, ya da karşılarında hiç ses çıkaramadığım haksızlıkları eğer şimdi görüntüleselerdi acizliğim ve zavallılığım açığa çıkacaktı...
Bekir Efendi : (Ayaktayken, eğilerek masa üzerindeki bir mecmuanın sayfalarını karıştırır) İkiniz de haklısınız ey kelebek ve boşluğa tekme atarken dudakları uçuklayan eşek!
Bekir Efendi : (Öne doğru gelir) İnişli ve çıkışlı yollarda, gençliğimin gücünü kullanarak vefasızlık ettiğim insanlarla ben nasıl yüzleşeceğim?
Bekir Efendi : (Başını yukarı kaldırarak) Menfaat kulluğu, çıkar çobanlığı ve öfke tüccarlığı yapmanın nelere mal olduğunu şimdi gayet iyi biliyorum.
Bekir Efendi : (Ellerine bakar) Sanki boşa akıttığım suların içerisinde boğuluyorum.
Bekir Efendi Pencerelerden dışarıya bakar) Kalplerini kırdığım insanlar beni yanlız bırakarak öçlerini alıyorlar!
Bekir Efendi : (Duvardaki aynaya bakarak, ağzını açar, dişleri görünür) Daha önceden maskemi çıkarsaydım, insanlar acımasız yüreğimle, dengesiz duygularımla ve kontrolsüz arzularımla beni görmüş olsalardı bugün için bir tek dostum kalmayacaktı...
Bekir Efendi : (Ortadaki masaya yaklaşır ve bir sandalyeye oturur. Dirseğini masaya koyarak eline başını dayar) Bir de kendi kendimi aldatıyorum... Sanki şimdi etrafım dosttan geçilmiyormuş gibi ulu orta konuşuyorum! Çevremdekilerin adil olamadıklarını söylesem belki biraz inandırıcı olabilir... Bana rehber olan yanlışlıkların, suçların ve günahların sahibiyim. Düşünce fakirliğini zenginlik olarak algılayanlar arasında yaşamanın ne demek olduğunu dahi bilmiyorum.
Bekir Efendi : (Sabit bir noktaya bakarak) Zamanında öğretmenlerim keşke bana utanmayı öğretselerdi? Hırslarımı taşımak için 40 katır yetmez... Ne yaptığıma, neyi yapamadığıma bakan mı var sanki? Patronu olduğum toprakların çırağı olma gibi bir yöne itildiğimi görür gibi oluyorum. Ne hale düştüm, ne hallere düşürüldüm?
Bekir Efendi : (Tekrar ayağa kalkar... İçerden küçük bir tabak içinde iki parçaya bölünmüş bir elma getirir. Yarısını yer...) Sevgili oğlum ben sana hayatında bu şekilde bir ikramda bulunamadım. Bak... elmanın yarısını da senin için bırakıyorum... (Eline oğlunun fotoğrafını alır... Gözleri yaşararak...) Necmi oğlum... Necmi! Konuşsana benimle... Bir defa olsun bana "baba" de.
(O sırada dış kapı açılır. İçeriye elinde içki şişesiyle, sarhoş bir şekilde Necmi girer... Odanın ortasındaki masaya yaklaşır. Bir sandalyeye oturur. Şişeyi ağzına dayayarak içkisinden içer. Bekir Efendi soldaki divana yaklaşır... Üstündeki yorganı açar. Oturur. İki elinin arasına başını alarak oğlunu izler.)
Bekir Efendi : Yanılgılar upuzun... Kavramlar paramparça... Çevremizde insan avı var... Sinsice ve aptalca!
Bekir Efendi : (Ayağa kalkar) Sen ve ben bu güne kadar annenin yokluğunun farkına vardık mı? Ya da senin benim varlığımdan ne hissettiğini ben bilmiyorum... Yarın da aynı şeyleri yaşayacağız ! İhtiyaç duyulduğu zaman, faydası olmayacak bir gelecekten bahsediyorum. Biliyorum bugün de benimle konuşmayacaksın ! Ama aslında kendi halin sana benden daha çok şey anlatıyor.
Ben Almanya'da inşaatlarda usta olarak çalıştığım sıralarda duvarları şekillendirmekten zevk alırdım. Harçlara hayallerimi karıştırırdım o zamanlar... Ama ne yazık ki, yuvamı dilediğim gibi şekillendirmek aklımdan geçmezdi... Bu sebeple bugünkü hayatı bu şekilde yaşıyorum. Kendi ellerimle yüreğimden kopardığım bir varlık olarak susmakta ve bana «baba» dememekle haklısın! Seni bende ve beni sende tüketenler utansın... Önce kendim için, sonra da senin için söyleyeceğim bir söz var... Bu da : «Unutmak kaybetmektir!» sözü...
Bekir Efendi : (Necmi'nin fotoğrafı elindedir) Kısa süreli mutluluklar uçucudur. Çoğu zaman da insanlara zararlı olurlar. Görüyorsun ki ben yaşlandım. Yakındaki hasret, uzaklardaki hasretten daha sarsıcı... Acıları sırtımda taşıyamıyorum. Kolay mı bir şeyler olmak?
(Sessizlik... Ayağa kalkar. Pencerelere yaklaşır.)
Bekir Efendi : Bak yine gece çöktü dışarıda. Korkunç gölgeler geziyor sokaklarda. Sanki Bağdat'ı görüyorum, kıpkırmızı bir kan denizinin ortasında. (Necmi'ye dönerek) Bakışların soğuk... Ellerin titriyor senin...
(Necmi'nin gözleri irileşir... Ayağa kalkar ve Işığı söndürür. Perde kapanır)
İkinci Perde
(Gün yavaş yavaş ağarmaktadır... Radyo açıktır. Dış kapıdan giren Bekir Efendi elindeki ekmeği masanın üzerine bıraktıktan sonra, Necmi'nin yattığı divanın üstünü düzeltir. Yerdeki şişeleri toplar, diğer kapıdan çıkar. Tekrar gelerek ekmeği alır. Mutfakta kahvaltı yapmakta olduğu anlaşılır.)
"Haber saati" konuşmaları radyodan duyulur :
"Sevgili dinleyicilerimiz sizlere şimdi aldığımız bir haberi ulaştıracağız... Gıda dağıtım işinden denizcilik sektörüne geçen Başbakan'ın büyük oğlu Orak, Safra adlı kuru yük gemisiyle taşımacılık yapacak... Yani kaşla göz arasında 40 yıl gurbette çalışmadan, Orak, kısa sürede koskoca bir geminin sahibi oldu. 95.7 metre uzunluğundaki geminin piyasa değerinin ikinci elde 5 milyon dolar olduğu belirtiliyor. Geminin kapasitesinin 200 TIR'ın taşıdığı yük değerinde olduğu da her yerde allandıra ballandıra anlatılıyor... Bugünkü iktidarla ilgili haberler bununla da sınırlı değil... Yüzsüzlük bulaşıcı bir hastalık gibi birinden diğerine geçiyor... İktidar, oğullara yaradı yani... Çevre ve Ağaçlandırma bakanı Osuman Küpe'nin oğlunun da gemi işletmeciliğine merak sardığı iddia edildi. Küpe'nin oğulları Mimat Hilad, Simail Küpe ve Yalha Küpe'nin ortak oldukları Buz İnşaat adına 9 trilyonluk teşvik temin edilerek, Çin'den gemi aldıkları haberleri soğuk rüzgâr gibi ortalıklarda dolaşıyor.
Ayrıca Osuman Küpe'nin oğullarının 600 evi olduğu iddiası ise Ankara'ya bomba gibi düştü! Gözler diğer bakanlara ve oğullarına çevrildi.
Para Bakanı Kepekkatan'ın oğlunun ardından eski Ulaşım Bakanı Yüzali Şimşek'in oğlunun gemi alması siyasi kulislerin gündemine oturdu. Yüzali Şimşek'in 24 yaşındaki oğlu Serkan Şimşek kız kardeşi ile 10 milyar lira sermayeli şirketi adına 720 milyar liraya Mo-Mo gemisi satın aldı. Bunlar bu halleriyle devleti ve milleti kalkındırmaya değil, kendilerini kalkındırmaya çalışıyorlar. Gemilerini kurtaran kaptanlar denmez mi bunlara?
Sevgili seyircilerimiz burada bu gibi iktidar faaliyetlerini anlatmaya ne gücümüz yeter, ne de vaktimiz? Bu sebeple sizi bu konuları bizzat takip etmeye çağırıyoruz... Biliyorsunuz, hiçbir zaman felaketler sırıtarak gelmezler. Bu kafalardan kendi çocuklarınız için en ufacık bir ilgi bekliyorsanız havanızı alırsınız. Bunlara oylarınızı verdiğiniz için, sizlere onlar adına ne kadar teşekkür etsek az... Hiç olmazsa bundan sonra da bu zavallıların devlet imkanlarıyla diğer ihtiyaçlarını karşılamalarına da vasıta olacaksιnιz. İyi ki varsınız. Sizin kıara göre sanki para süpürdük! Yürürken... gezerken... yatarken ceplerimiz marklarla doluyormuş gibi algılandık! Seni böyle yorumlayanlar karşısında göz göre göre unutuldun... Sonra da kayboldun! (Derin derin iç çeker) Bir gün olsun... bir kez olsun sen orada ne bok yiyorsun diyen olmadı... Onlar için lâf üretmek iş yapmaktan daha kolay!
Vay Necmi'm vay! Daha çooook resminle avunacağım. Hiç olmazsa sen yokken dilediğim gibi konuşuyorum. Kim bilir şu an benim paralarımla hangi kahvehanenin köşesindesin? Önünde rakı... dut yemiş bülbül gibi hiç sesini çıkarmadan buraya geleceğin, yani zıbaracağın vakti gözlüyorsun. Sen orada kalabalık içinde yalnızsın... Ben burada kendi içimde yalnızım... Ahhh farkına varamadığın bir tek şey var?
(Sessizlik, müzik, ayağa kalkar. Duvardaki aynaya doğru yaklaşır...)
Bekir Efendi : (Aynaya bakarak kendi görüntüsüyle konuşur) Ahhh... farkına varamadığın bir tek şey var... dedim ya? Bu da hayatın kısalığı...
Ömür geçip gidiyor... Dün tuttuğunu koparıyordun... Bugün oğluna sözünü geçiremiyorsun! 70 yıllık koca herif! Hıyar oğlu hıyar!
(Oda kapısından çıkar, sonra bir kitapla içeriye girer... Masaya doğru yaklaşır ve sandalyeye oturur. Kitaptan bir sayfa açar, yüksek sesle okur)
Zamanın ikinci yüzü karanlık