MACBETH
DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 51
MACBETH
Bu kitabın hazırlanmasında MACBETH'in MEB İngiliz Klasikleri dizisinde
yayınlanan ikinci baskısı temel alınmış ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.
Yayına hazırlayan : Egemen Berköz
Dizgi : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı : Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti.
Haziran 1999
SHAKESPEARE
MACBETH
İngilizce'den çeviren:
Orhan BURİAN
75. yıl coşkusuyla...
Kaynak:
http://ekitap.kolayweb.com/
Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının
en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir.
Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düşünce öğeleri en zengin olanıdır.
Bunun içindir ki bir ulusun, diğer ulusların edebiyatlarını
kendi dilinde, daha doğrusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama
gücünü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir.
İşte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız.
Zekâsının her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmiş uluslarda
düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve onun mimarisi
demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır.
Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda bütün sınırları
delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi ulusun kitaplığı
bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir.
Bu bakımdan çeviri etkinliğini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genişlemesine,
ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarıa şükran duyuyorum.
Onların çabalarıyla beş yıl içinde, hiç değilse, devlet eliyle yüz ciltlik,
özel girişimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört beş katı büyük
olmak üzere zengin bir çeviri kitaplığımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin bu
emeklerden elde edeceği büyük yararı düşünüp de şimdiden çeviri etkinliğine
yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde değildir. 23 Haziran 1941.
Milli Eğitim Bakanı
Hasan Âli Yücel
SUNUŞ
Cumhuriyet'le başlayan Türk Aydınlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin
Hasan Âli Yücel öncülüğünde dilimize çevrilmesinin, kuşkusuz önemli payı vardır.
Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. yılında, bu etkinliği
yineleyerek, Türk okuruna bir "Aydınlanma Kitaplığı'' kazandırmak istedik.
Bu çerçevede, 1940'lı yıllardan başlayarak Milli Eğitim Bakanlığı'nca
yayınlanan dünya klasiklerini okurlarımıza sunmaya başladık.
Büyük ilgi gören bu etkinliği Milli Eğitim Bakanlığı'nca
yayınlanmamış -ancak Aydınlanma Devrimi yarıda kalmasaydı yayınlanacağına
kesinlikle inandığımız- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz.
Cumhuriyet
MACBETH
KİŞİLER
DUNCAN İskoçya Kralı
MALCOLM,
DONALBAIN } Oğulları
MACBETH, }
BANQUO Kral ordusunun komutanları
MACDUFF,
LENOX,
ROSSE, İskoçya soyluları
MENTETH, }
ANGUS,
CATHNESS
FLEANCE Banquo'nun oğlu
SIWARD Northumberland beyi,
İngiliz ordusunun komutanı.
GENÇ SIWARD Oğlu
SEYTON Macbeth'in bir subayı
ÇOCUK Macduff'un oğlu
BİR İNGİLİZ HEKİMİ
BİR ASKER
BİR KAPICI
BİR YAŞLI
LADY MACBETH
LADY MACDUFF
BİR NEDİME Lady Macbeth'in hizmetinde.
HECATE ve ÜÇ CADI
Soylu kişiler, beyler, askerler, katiller, hizmetliler, haberciler, Banquo'nun hayaleti ve daha başka hayaletler.
Sahne: Dördüncü perdenin sonu İngiltere'de; oyunun
geri kalan bölümü iskoçya'da geçer.
BİRİNCİ PERDE
SAHNE I
Açıklık bir yer.
Gök gürler, şimşek çakar. Üç cadı sahneye girer.
BİRİNCİ CADI - Üçümüz bir daha ne zaman buluşalım? Gökler gürler, şimşekler çakarken mi? Yoksa yağmurlar yağarken mi?
İKİNCİ CADI - Karışıklık sona erdiği zaman; çarpışma yitirildiği ya da kazanıldığı zaman.
ÜÇÜNCÜ CADI - Bu iş, gün batmadan belli olur.
BİRİNCİ CADI - Yer neresi olsun?
İKİNCİ CADI - Şu fundalık başı.
ÜÇÜNCÜ CADI - Orada Macbeth'i de görecektik zaten.
BİRİNCİ CADI - Karakedi, geliyorum.
HEPSİ - Kurbağa. Peki, peki geliyoruz. İyi kötüdür, kötü de iyi. Uçalım sisli havada, puslu havada.
(Çıkarlar).
SAHNE II
Fores yakınlarında bir ordugâh.
İçeriden davullar çalar. Kral Duncan, Malcolm, Donalbain, Lenox ve hizmetliler girer; yaralı bir subayla karşılaşırlar.
DUNCAN - Kan içindeki bu adam kim? Ayaklanmayla ilgili en yeni
haberleri verebilecek gibi gözüküyor.
MALCOLM - Benim tutsak düşmemem için yiğitçe çarpışan çavuş bu.
Merhaba yiğit arkadaş! Sen bıraktığın sırada dövüş nasıl gidiyordu, anlat krala.
SUBAY - Ne olacağı belli değildi. Sarılıp, birbirinin kımıldamasını
önleyen, iki bitkin yüzücü gibiydiler. Acımasız Macdonwald, tam isyancı
olacak bir adam, dünyada ne kadar kötülük varsa hepsi onda, batı
adalarından yaya atlı pek çok asker toplamış. Talih de, asinin kahpesiymiş
gibi davranıp, onun ilençlenesi kavgasına güler yüz gösteriyordu.
Ama bütün bunlar yetmedi. Çünkü kahraman Macbeth, bu niteleme onun hakkıdır
doğrusu, talihe aldırmadı; O, yiğitliğin gözdesi, adam öldürmekten kan
tüten kılıcını çevreye savurarak yolunu açtı, o köle herifle yüz yüze
gelinceye kadar. Karşılaşınca da selamlaşmaya fırsat bırakmadan onu göbeğinden
çenesine kadar ikiye ayırdı. Sonra da kafasını mazgallarımızın üzerine dikti.
DUNCAN - Ah yiğit kardeşim benim! Değerli adamdır o!
SUBAY - Güneşin ilk ışıklarının geldiği yerden, korkunç fırtınalar, gök gürültüleri
geldiği gibi huzurun da geleceği umulurken büyük bir huzursuzluk taştı bu kaynaktan.
Dinle, İskoçya hükümdarı, dinle; yiğitlikle bezenmiş haklılığımız karşısında,
İrlandalı piyadeler henüz tabana kuvvet kaçışmışlardı ki Norveç Kralı durumun
kendisi için elverişli olduğunu görerek, elinde yepyeni silahlar, arkasında taze güçlerle yeniden saldırıya geçti.
DUNCAN - Bu, bizim komutanlarımız Macbeth'le Banquo'yu ürkütmedi mi?
SUBAY - Evet; serçelerin kartalları, tavşanın aslanı ürküttüğü kadar.
Her şeyi olduğu gibi söylemem gerekirse, onlar üst üste çift gülleyle
doldurulmuş toplar gibiydiler. Düşmana darbe üstüne darbe, darbe üstüne
darbe indirdiler. Bütün bunlar yaralılardan akan kanda yıkanmak, ya da
tarihe bir ikinci Golgotha (1) geçirmek için değilse ne içindi bilmiyorum...
Ama yaralandım, yaralarım yardım diye bağırıyor.
DUNCAN - Yaraların gibi sözlerin de sana uygun: her ikisinde de
onur tadı var... Gidin ona cerrah bulun.
(Subay hizmetlinin yardımıyla çıkar. Rosse girer.)
Bu gelen kim?
MALCOLM - Değerli Rosse Beyi.
LENOX - Gözlerinden telaş okunuyor! Duyulmadık haberler verecek bir insan gibi bakıyor.
ROSSE - Tanrı hükümdarımızı korusun!
DUNCAN - Nereden geliyorsun değerli soylu?
ROSSE - Fife'tan, ulu hükümdarım, Norveç bayraklarının gökle alay ettiği,
dalgalana dalgalana halkımızı üşüttüğü yerden. Norveç Kralı,
hain Cawdor beyinden de yardım alarak, pek büyük sayıda askerle belalı bir savaşa
girişti. Ama sonunda Tanrıça Bellona'nın sevgili Macbeth'i, silahlarını kuşanarak,
onunla boy ölçüşmeye hazırlandı. Güce karşı güç, silaha karşı silah, düşmanın
hızını kesti. Kısacası zafer bize düştü.
DUNCAN - Ne büyük mutluluk!
ROSSE - Öyle ki, artık Norveç Kralı Sweno barış isteğinde. Ama biz,
Saint Colm Adası'nda on bin taler almadan ölülerini gömmelerine izin vermedik.
DUNCAN - Cawdor Beyi denen o hain bir daha bizi aldatamayacak. Gidin,
hemen öldürülmesini söyleyin; onun unvanıyla da Macbeth'i selamlayın.
ROSSE - Buyruğunuzu yerine getiririm.
DUNCAN - Onun yitirdiğini soylu Macbeth kazandı.
(Çıkarlar.)
SAHNE III
Fundalık.
Gök gürler. Üç cadı girer.
BİRİNCİ CADI - Neredeydin kardeş?
İKİNCİ CADI - Domuz öldürüyordum.
ÜÇÜNCÜ CADI - Ya sen kardeş?
BİRİNCİ CADI - Bir gemici karısının kucağında kestaneler vardı, ağzını
şapırdata şapırdata yiyip duruyordu. "Bana da ver" dedim. Çöplük yosması,
"Hadi oradan cadı!" diye haykırdı. Kocası Kaplan gemisinin süvarisi,
Halep'e gitmiş; ama ben de bir eleğe binip arkasından gideceğim.
Hem de kuyruksuz fareler gibi. Yapacağım bu işi, yapacağım da yapacağım.
İKİNCİ CADI - Sana bir rüzgâr vereyim.
BİRİNCİ CADI - Sağ olasın.
ÜÇÜNCÜ CADI - Ben de bir tane daha.
BİRİNCİ CADI - Başka ne gerekirse hepsi bende var; estikleri bütün
limanlar, gemici haritasında raslanan bütün yönler. Onu saman gibi
kupkuru kurutacağım. İnik göz kapaklarına uyku, ne gece girecek, ne gündüz.
Yaşamını ilençlenmiş insanlar gibi geçirecek. Dokuz kez dokuz hafta geçerken o
süzülecek, eriyip canı çekilecek. Gemisi batmasa bile fırtınadan fırtınaya düşecek. Bak, bende ne var!
İKİNCİ CADI - Göster bakayım, göster bakayım!
BİRİNCİ CADI - Ülkesine dönerken batan bir kaptanın baş parmağı.
(İçerden davul çalar.)
ÜÇÜNCÜ CADI - Davul çalıyor, davul! Macbeth geliyor.
HEPSİ - Yazgı kardeşler; el ele kara aşar, deniz aşar, böyle döner dolaşırlar.
Üç kez senin için, üç kez benim için, bir üç daha, dokuz etmek için. Durun! Büyü tamam oldu!
(Macbeth ile Banquo girerler.)
MACBETH - Hem bu kadar iyi, hem de bu kadar kötü bir gün yaşamamıştım ben.
BANQUO - Fores'e ne kadar yol var! Bunlar da ne? Böyle kupkuru, üstleri başları
acayip, dünyalılara hiç benzemiyorlar. Canlı mısınız? İnsan soru sorarsa yanıt
verebilir misiniz? Her birinizin param parça olmuş parmağını kurumuş dudağına
götürdüğüne bakılırsa söylediklerimi anlamışa benziyorsunuz. Kadın olsanız gerek.
Ama sakallı kadın da olmaz ki.
MACBETH - Konuşabiliyorsanız söyleyin, nesiniz siz?
BİRİNCİ CADI - Selam Macbeth! Selam sana, Glamis Beyi!
İKİNCİ CADI - Selam Macbeth! Selam sana, Cawdor Beyi!
ÜÇÜNCÜ CADI - Selam Macbeth! Selam geleceğin hükümdarı!
BANQUO - Sevgili efendim, neden irkiliyor, kulağa bu kadar hoş gelen şeylerden
ürkmüş gözüküyorsunuz? Söyler misiniz, sizler hayalet misiniz, yoksa gerçek mi?
Soylu arkadaşımı durumuna uygun bir onurla, sonra soylu bir kısmetin ve bir de
hükümdarlık umudunun müjdesiyle selamlıyorsunuz: öyle ki bunlarla kendinden geçmiş
gibi. Bana bir şey söylediğiniz yok. Eğer zamanın tohumlarını seçmek, hangi tanenin
büyüyüp hangisinin büyümeyeceğini haber vermek gücündeyseniz, bana da bir şeyler
söyleyin; bilin ki ben, ne lütuflarınızı dilenir, ne de nefretinizden korkarım.
BİRİNCİ CADI - Selam!
İKİNCİ CADI - Selam!
ÜÇÜNCÜ CADI - Selam!
BİRİNCİ CADI - Hem Macbeth kadar değil, hem Macbeth'ten üstün.
İKİNCİ CADI - Hem onun kadar mutlu değil, hem ondan daha mutlu.
ÜÇÜNCÜ CADI - Sen hükümdar olmayacaksın, ama soyundan hükümdarlar gelecek. Selam ikinize de, Macbeth ve Banquo!
BİRİNCİ CADI - Banquo ve Macbeth, selam!