BÜYÜLER SOFRASI
OYUNUN İSMİ: BÜYÜLER SOFRASIYAZAN: TUNA ÖKTEN
İLETİŞİM: tunaokten@hotmail.com
1. PERDE
Evin salonu. Ayten, Olcay, Nuray
BİRİNCİ SAHNE
Ayten: Ben konfora çok önem veririm. Evin içinde rahat olmalıyım. Aynı şekilde evime gelen misafirlerin de rahat olmasını isterim. Ben bu kültürle büyüdüm. Annem dünyanın en soylu insanlarından biridir. Babam da öyleydi, ama rahmetli çok erken öldü. (İçeri seslenir). Fidaaan, Fidaaann!
Fidan telaşla salona girer
Fidan: Buyrun hanımım.
Ayten: Nerdesin sen? Neden duymuyorsun beni?
Fidan: İçerdeydim hanımım. Kileri toparlıyordum. Orhan beyin balık takımları, bavullar, çantalar; hepsi birbirine karışmış.
Ayten: Kileri toplamanın zamanı mı şimdi? Görmüyor musun; misafirlerimiz var. Çayı demlediniz mi?
Fidan : Demledim efendim. Hemen getireyim. Az beklerseniz.
Ayten : (Yapay bir gülümsemyle) Şu köylü ruhlu kadınlar bir türlü hamlıklarını üzerlerinden atamıyorlar.
Olcay: Hiç kendini yorma canım! Taşı yontmak bu tür insanların davranışlarını yontmaktan daha kolaydır.
Nuray Hiç istekleri de bitmiyor.
Olcay: Yoksulların istekleri hangi çağda bitmiş ki bunların bitecek.
Ayten: Bitmez vallahi bitmez.
Kapının zili çalar. Gelen Okan’dır. Ayten kapıyı açar
Ayten: Küçük bey, sizin bu saatte okulda olmanız gerekmiyor muydu?
Okan: Bugün canım okula gitmek istemedi
Ayten: Nedenmiş o?
Okan: Çünkü canım okula gitmek istemedi!
Ayten: Oh ne güzel! Canımız istemiyor diye bugün yaşamayalım isterseniz. Neyse bunu akşam babanızla konuşursunuz.
Okan: Konuşurum ya da konuşmam bu sizi ilgilendirmez.
Ayten: (Sinirlenir ama kendini tutar) Misafirlerimize bir merhaba deyin isterseniz.
Okan: (İsteksizce) Merhaba!
Misafirler: Merhaba!
Olcay: Hangi bölümde okuyordunuz? Gerçi Ayten söylemişti ama…
Okan: Ekonomi.
Nuray: Ah ne güzel bir bölüm. Okulu bitirince babanızın işlerinin başına geçersiniz artık.
Ayten: ( Alaycı bir tonda). O henüz kararını veremedi hayatım. Sürekli düşünmekle meşgul.
Nuray: Filozof mu olacak yoksa. Hah hah hah. Hani düşünüyor dediniz ya, ona istinaden böyle bir espri yaptım.
Ayten: Filozof olup çok da güzel yönetir ya babasının işlerini.
Okan dışında hepsi birden gülerler
Nuray: Ay, Zokratis miydi neydi o adamın adı? Meşhur bir sözü vardı ya. Belki öyle özlü sözler yazar belli mi olur?
Okan: İzninizle. İçerde yapılacak işlerim var.
Okan içeri girer. Diğer kulisten Fidan girer
Fidan: Çaylar geldi. Buyrun hanımefendi, siz de buyrun, buyrun hanımcığım.
Ayten: (Bardağın içine dikkatle bakar.)
Fidan: Ne oldu bir sorun mu var Ayten hanım?
Ayten: Bunun içinde pütür pütür bir şeyler var.
Fidan: Aman efendim o çayın kendisidir.
Ayten: Ah bir de cahil aklıyla yorum yapmıyor mu? Bir şeyler var diyorum bunun içinde. Hangi suyla yaptınız bunu.
Fidan: Her zamanki suyla!
Ayten: Her zamanki suyla demek. Bunları al o zaman şimdi. Ayrıca yaptığın çayın hepsini döküp bize yenisi demle..
Fidan: (Üzlülerek) Tamam efendim.
Fidan mutfağa geçer
Ayten: Akşam yemeğe kalsaydınız keşke.
Nuray: Çok iyi olurdu ama biz bu akşam bir baloya davetliyiz hayatım.
Olcay: Biz de İhsan beylere
Ayten: Şu sörf hocası olan İhsan beylere mi?
Olcay: Evet, evet. Siz tanıyor musunuz yoksa İhsan beyi?
Ayten Evet. Kendisiyle bir davette tanışmıştık. Ayrıca Orhan’la liseyi aynı sınıfta okumuşlar.
Olcay: Ne yakışıklı ama değil mi Ayten? Rüya gibi biri! Gözleri öylesine keskin ve güçlü bakıyor ki, ondan etkilenmeyecek bir kadın tanımıyorum.
Ayten: Etkilendiniz mi yoksa?
Olcay: (Toparlamaya çalışır) Yok canım ne etkilenmesi! Ben evli bir kadınım. Ama yiğidi öldür hakkını ver demişler. Allah aşkı için yakışıklı bir bey.
Nuray: Ben de şimdi merak ettim bu İhsan beyi.
Ayten Merak etmeyin! Siz de yakında tanırsınız.
Olcay: (Saatine bakar) Ben yavaştan kalkayım. Daha kuaföre gideceğim.
Nuray: Ben de kalksam iyi olacak.
Ayten: Bare birer bardak çay içseydiniz. Pastalarınızı da yemediniz.
Nuray: Canım ben diyetteyim.
Olcay: Ayol ben de diyetteyim.
Ayten: Ben de bu hafta başladım.
Olcay: Senin ki ne diyeti canım?
Ayten: Hint diyeti. Senin ki?
Olcay: Afrika diyeti.
Ayten: Ne güzel.
Fidan içeri girer
Olcay: Kalksak iyi olacak
Ayten: Tamam ama bunu saymıyorum. Haftaya yine gelirsiniz. Bu sefer çayı kendi ellerimle yapacağım. ( Fidan’ın gözlerine sert sert bakar)
Misafirler çıkarlar
Fidan: Ayten hanım özür dilerim. Ben.. ( Ayten sözünü keser)
Ayten: Yaptığın hatalardan dolayı benden özür dileme. İşini biraz daha dikkatli ve özenli yap. Geçenlerde de içi izmarit dolu küllüğü tuttun Ayla hanıma verdin.
Fidan: Onu ben değil, Ayla hanımın kendisi mutfaktan aldı.
Ayten: Alsın ya da almasın. Sonuçta sen onu yıkayıp durulasaydın, Ayla, temiz küllük kullanacaktı. Neyse olmuş bitmiş olayları tekrar tekrar konuşmayalım. Ben biraz dışarı çıkacağım. Gelene kadar evi pırıl prıl görmek istiyorum. Ayrıca, rafların, komodinin, tuvaletin ve sehpaların üstünün tozunu almayı ihmal etme! Geçen gün Orhan biraz toz gördü, kızdı. Ben seni korudum. Kafası dağınık dedim. Üstüne fazla gitmemekde fayda var dedim. Bu yüzden aklını başına al, işini iyi yap. Ülkenin halini görüyorsun. Böyle bir dönemde işsiz kalmak istemezsin heralde
Fidan: Anladım efendim. Elimden gelenin en iyisi yapmaya çalışacağım. Kuşkunuz olmasın.
Ayten: Tamam, tamam. Hadi sen işini yap, ben de çıkayım.
Ayten çıkar. Fidan yalnız başına kalır.
Fidan: Bu kadın beni solucan gibi süründürmek istiyor.
Sürekli yukardan yukardan bakıp beni hor görüyor
Cahil aklım az da olsa anlıyor gerçeği.
Oysa Özge hanım böyle miydi?
Ah eski hanımım benim! Ne yüce bir kadındı o!
Kızı gibi severdi beni. Fidanım derdi
Çok fazla çalışmama razı olmazdı.
İşlerime yardım ederdi.
Ah eski hanımım benim!
Toprağın bol olsun senin
Ne olur sanki herkes Özge hanım gibi iyi yürekli olsa?
Her şey ne güzel olurdu o zaman
Her şey ne güzel olurdu.
Okan girer
Okan: Siz burda mıydınız?
Fidan: Şey ben buraların tozunu alıyordum.
Okan: Konuşmalarınızı duydum. Ayten sizi üzüyor değil mi?
Fidan: Yoo yoo; hayır sadece…
Okan: Üzüyor işte saklamayın. Beni de üzüyor. Babam, bu kadında ne buluyor anlamıyorum.
Fidan: ( Mahçup bir ifadeyle başını eğer) Vardır babanızın da bir bildiği!
Okan: Bu kadınla evlendiği günden beri çevresine karşı hareketleri çok değişti. Bazen onu tanıyamıyorum.
Fidan: Düzelir, düzelir. Kolay mı insanın sevdiği birini kaybetmesi?
Okan: Annemden sonra böyle bir kadınla evlenmesini aklım almıyor. Bu eve girdiği günden beri huzurumuz kalmadı. (Bir müddet susar). Bir de ukala ukala konuşmuyor mu? Okula gidip gitmememden sana ne? Herkesin önünde ona bağırmamak için kendimi zor tuttum. Ama benim asıl kızdığım kişi babam. Annemin ölümünden daha iki ay bile geçmeden gitti bu cadaloz ruhlu kadınla evlendi.
Fidan: Öyle demeyin. Nihayetinde babanızdır. Yatın kalkın ona şükredin.
Okan: Siz de beni anlamıyorsunuz Fidan abla. Babamı görmüyor musunuz? Gözü hiçbir şey görmez oldu. Sanki bu kadın onu büyüledi.
Fidan: Aman Okan evladım. Büyü filan deme, korkarım ben öyle şeylerden
Okan: Ama bunlar gözle görülür gerçekler. Ve bu gerçekler beni iyice rahatsız etmeye başladı.
Fidan: Zamanla düzelir.
Okan: Eskiden daha hoşgörülü bir insandı. İsteklerime ve düşüncelerime saygı duyardı. Ya şimdi! Bana karşı; ruhu bedeninden çekilmiş bir ölü gibi hissiz. Her şeyime kayıtsız kalıyor. Gözü Ayten’den başka kimseyi görmüyor.
Fidan: Geçer, geçer. Ona biraz zaman verin.
Okan: Ben ondan çok şey istemiyorum ki! Benimle arkadaş gibi konuşsun, eskisi gibi şakalaşssın, bu bana yeter.
Okan: Eğer böyle giderse evi terk edeceğim. Ben çok mutsuzum bu durumdan!
Fidan: O nasıl söz öyle Okan. Babanı öldürmeye mi niyetlisin?
Okan: Geçenlerde bir ekonomist değil de bir oyuncu olmak istediğimi söyledim. Alay etti benimle. Sahnede Juliet’ine sarılıp ölürsün deyip güldü.
Fidan: Cahilliğimi affedin, Juliet kim Okan?
Okan: Romeo’nun sevgilisi.
Fidan: Romeo kim?
Okan: Shakespeare’in bir karakteri.
Fidan: Kızmayın ama merak ettim. Shakespeare kim?
Okan: O işte uzun hikaye Fidan abla. Bir gün size onu uzun uzadıya anlatırım. Ben de çıksam iyi olacak. Arkadaşım Toygar’la buluşacaktım. Hoşça kalın.
İKİNCİ SAHNE
Yatak odası; Orhan, Ayten
Orhan: Hayatım kolalı gömleğimi gördün mü? Bulamıyorum.
Ayten içerden seslenir
Ayten: Dolabın içine koymuştum. Dikkatli bak.
Orhan: (Dolabı karıştırır) Evet buldum. Gözümün önündeki gömleği göremiyorum. Bak şimdi de pantolonumu bulamıyorum. Yaşlanıyorum iyice! (Önündeki aynada yünüze bakar). Şu gözlerimin altındaki torbalara bak. Ne korkunç gözüküyor.
(Tekrardan pantolonu aramaya koyulur). Ben böyle miydim eskiden? Yüzüm güneş gibi parlardı. (Bu sıra pantolonunu bulur). Bak sen nereye gizlenmiş koca pantolon.
Ayten girer
Ayten: Gömleğini buldun mu hayatım?
Orhan: Evet buldum.
Ayten: Yemek hazır. Bir şeyler yiyip çıkalım istersen. ( Tam çıkıp içeri giderken)
Orhan: Ayten sana bir şey soracağım?
Ayten: (:Şaşırır) Tamam, sor.
Orhan: Beni nasıl buluyorsun?
Ayten: Bu da nerden çıktı şimdi?
Orhan: Sorumun cevabını verebilir misin?
Ayten: Benim için dünyanın en yakışıklı erkeğisin.
Orhan: Ben kendimi öyle göremiyorum.
Ayten: Ya sen beni nasıl buluyorsun?
Orhan: ( Ayten’ sarılarak) Cennetteki tüm tanrıçalar bir araya gelse senin güzelliğine ulaşamaz.
Ayten: Böyle söylüyorsun; ama sonra isteklerimi yanıtsız bırakıyorsun.
Orhan: Her istediğini yapıyorum. Seni her zaman mutlu ve huzurlu görmeliyim. Söyle, söyle bir isteğin varsa yerine getirmek için şimdiden harekete geçeyim.
Ayten: Geçen ay kulüpteki arkadaşlarınla Venedik’e gidecektik. Fakat işlerinin yoğunluğundan dolayı bunu erteledin.
Orhan: İşlerimin yoğunluğunu biliyorsun. Ama işlerimi bir toparlıyayım, sadece Venedik değil birlikte büyük bir Avrupa seyahatine çıkacağız.