2050´de IQ Puanım Kaç Olacak?
2050´de IQ Puanım Kaç Olacak?
Zekâ, zihinsel becerilerimizin bir bileşimi. Ancak, bu öyle bir bileşim ki, bizim dış
dünyayı
algılamamızı ve onunla
uyumlu
bir biçimde etkinlik göstermemizi sağlayan çok önemli bir etken. Psikologlar, zekâyı, ya genel bir özellik ya da bir grup süreç olarak ele alırlar. Peki, bu özellik ya da süreçler nelerdir? Geçtiğimiz yüzyıl boyunca araştırmacılar bu zor sorunun yanıtını bulmaya çalıştılar ve bu amaçla çok sayıda zekâ
modeli
geliştirildi. Öne sürülen tüm
modellerin
birbirinden farklı yönleri olduğu gibi, birbirleriyle örtüşen yönleri de var. Zekâ
modelleri
konusunda
durum böyleyken zekânın ölçülmesinin zorluğunu tahmin etmek pek
güç
değil.
IQ Puanı Neyi Gösterir? İnsanlar,
zaman
zaman farklı nedenlerle zekâyı ölçme gereğini duydular. Bu amaçla
kullanılan
geleneksel ölçme araçlarıysa standart testler oldu. Standart testler oluşturulurken, bu testler öncelikle çok büyük gruplara uygulandı. Daha sonra insanların bunlardan aldıkları
puanların
normal dağılımı belirlenerek, bu dağılıma dayanan ölçütler oluşturuldu. Böylece insanların aldıkları
puanları
değerlendirirken, bu ölçütlerle karşılaştırma
yoluna
gidildi. Testlerin standart olması,
puanların
değerlendirilmesinin daha yansız bir biçimde yapılmasını sağladı. İlk zekâ testini Alfred Binet adında bir Fransız psikolog geliştirdi. Fransa´da devlet,
öğrenme
sorunları olan çocukların zekâ düzeylerini saptayarak, onlara gereksinimlerine yönelik bir
eğitim
vermeyi planlıyordu. Bir zekâ testi geliştirme amacıyla devlet tarafından görevlendirilen Binet, 1905 yılında, psikiyatrisi Theodore Simon´la birlikte çalışarak 30 soruluk bir test geliştirdi. Simon-Binet Testi adı verilen bu test hazırlanırken, temel alınan düşünce, daha az zeki olan bir çocuğun ancak daha küçük yaşlardaki bir çocuğun
performansını
gösterebileceğiydi. Simon-Binet Testi, daha sonra
yenilenerek
daha da geliştirildi.
Yenilenen
bu test Stanford-Binet Testi olarak bilinir. Bu testin sonuçlarının değerlendirilmesi sırasında, ilk kez IQ (Intelligence Quotient: Zekâ Bölümü)
puanı
hesaplandı. IQ, bir kişinin zekâ yaşının, kronolojik yaşına bölünüp 100´le çarpılmasıyla elde ediliyordu. IQ
puanı
100 civarındaysa zekânın ortalama bir düzeyde, 100´den düşükse zekânın ortalamanın altında bir düzeyde, 100´den fazlaysa zekânın ortalamanın üstünde bir düzeyde olduğu düşünülüyordu. Bu ilk zekâ testlerinden sonra farklı testler de geliştirildi. Günümüzde bu testlerden hangisi
kullanılırsa
kullanılsın, IQ
puanı
yukarıda sözünü ettiğimizden daha farklı bir biçimde hesaplanıyor. Zekâ, görebildiğimiz, dokunabildiğimiz ya da duyabildiğimiz bir şey değil; biz ancak zekânın sonuçlarını görebiliyoruz. Bazı kişiler, zekânın doğru bir biçimde ölçülmesinin olanaksız olduğunu ve modern zekâ testlerinin çoğunun yalnızca
bilgi
ve becerileri ölçtüğünü düşünüyor. Üstelik bu testlerin etnik grupları ve kültürel farklılıkları pek gözönüne almadığını düşünenler de var. IQ
puanları
zaman
içinde artış gösterdiğinden,
kullanılan
testlerin
zaman
zaman
yeniden
standardize edilmesi gerektiği düşünülüyor. Çünkü,
yenilenmemiş
testlerde ölçütler
zaman
içinde geçerliliklerini kaybedebilirler. Durum böyle olunca da değerlendirmeler geçerli olmayabilir. Özellikle farklı toplulukları birbiriyle karşılaştırmak gerektiğinde, ölçütlerin geçersizliği daha büyük sorunlara
yol
açabilir. IQ Puanları Artarken Günümüz çocuklarının neler yapabildiğini düşündüğümüzde,
zaman
zaman hayrete düşeriz. Bilgisayar
oyunlarında
büyükleri yenen, anne-babasına
bilgisayar
kullanmayı
öğreten çocuklar bizi şaşırtır. Üstelik bu durum artık o kadar alışıldık hale geldi ki, böyle çocuklarla karşılaştığımızda şaşırmaktan bile vazgeçer olduk.
Zamane
çocukları gerçekten daha
akıllı
mı? Bu sorunun yanıtına ipucu olabilecek bazı bulgular var: Son elli yıldır düzenli olarak IQ testleri uygulanan bazı
ülkelerde
IQ
puanlarının
arttığı gözlenmiş.
Yeni
Zelanda, Dunedin´deki Otago Üniversitesi´nde siyaset bilimi
konusunda
çalışan
James Flynn, 1980´lerin ortalarında IQ
puanlarının
giderek arttığını saptamış. Onun bu saptamasına "Flynn Etkisi" adı verilmiş. Böylece zaten üzerinde çok
konuşulan
, çok tartışılan IQ
konusu
, başka sorularla birlikte
yeniden
gündeme geldi. Flynn, 14
ülkede
uygulanmış olan akıl
yürütme
becerisini ölçen testlerin sonuçlarını karşılaştırarak, bunları 1987´de Psychological Bulletin dergisinde yayımladı.
Ülkeler
, Avustralya, Avusturya, Belçika, Brezilya,
İngiltere
, Kanada, Çin, Danimarka, eski Doğu Almanya, Fransa, İsrail, Japonya,
Hollanda
,
Yeni
Zelanda, Kuzey İrlanda, Norveç, İsveç, İsviçre, ABD ve eski Batı Almanya´ydı. Bulgular son derece çarpıcıydı. Çünkü IQ,
ülkelere
göre de farklılık göstererek her kuşakta 5-25
puan
artış gösteriyordu. Ancak bu toplam
puanlar
fazla ayrıntılı
bilgi
vermiyordu. Daha çok veri toplamak isteyen Flynn, sözel, sayısal ve
görsel
-uzamsal gibi test tiplerinden alınan
puanları
inceledi.
Görsel
-uzamsal becerileri ölçme amacıyla
kullanılan
testlerde genellikle Raven´in matrisleri yer alır. Bu matrislerde yer alan bir dizi şekilden biri eksiktir. Test uygulanan kişi, bu eksik parçayı seçenekler arasından bulur. İşin ilginç yanı,
puanlardaki
en büyük artışlar, Raven´in matrislerinden oluşan testlerde gözleniyordu; sözel ve sayısal becerilerle ilgili testlerden alınan
puanlardaki
artışlarsa daha makuldü. Flynn, 1987´den sonra başka
ülkelerdeki
puanları
da inceledi. Bu
ülkelerde
de
görsel
-uzamsal ve soyut becerilerle ilgili testlerde
puanlar
benzer biçimde artıyordu. Kullanılan zekâ testleri gerçekten neyi ölçüyordu? Bunlar, hangi ölçüye kadar
öğrenmeyi
, kendi başına zekâyı ya da zekâyla ilişkili herhangi başka bir şeyi ölçüyordu? Bu soruların yanıtları hâlâ araştırılıyor.
Görsel
-uzamsal becerilerle ilgili testlerden alınan
puanların
neden yükseldiğini Flynn şöyle açıklıyor: "Ne büyükannelerimiz bizden geri, ne de bizler dahiyiz. Büyük olasılıkla, soyut problemleri daha kolay çözmemizi sağlayan beceri ve alışkanlıklar geliştirmiş olabiliriz. İnsanlar, belirli tipte problemleri çözmede gerçekten de artık daha iyiler. Toplum, insanların bu becerileri geliştirmesini sağlayan uyarıcılar sunuyor. Büyükannelerimizin büyüdüğü dönemlerde insanlar, zihinden hesaplama yapabilme ve zengin bir sözcük dağarcığına sahip olma gibi farklı zihinsel becerilere değer veriyorlardı. Bugün bizim ciddi olarak üzerinde durduğumuz problemleri anlamakta zorlanabiliyorlardı." Flynn, zekâ testlerinin bir tür takıntıya dönüştüğü toplumlarda, soyut problem çözme becerilerinin diğer becerilerden daha
hızlı
geliştiğini düşünüyor. Ayrıca, insanların
görsel
-uzamsal becerilerinin, televizyon,
bilgisayarlar
ve
araba
kullanma
gibi nedenlerle de artmış olabileceğini ve
yeni
kuşaklardan da zaten bu tür becerilerinin diğerlerinden daha gelişmiş olmasının beklendiğini ileri sürüyor. Psikologların çoğu, IQ
puanlarının
arttığını kabul ediyor. Ancak, neden arttığı
konusunda
farklı düşünceler var. Artışta
eğitimin
bir etkisi olabilir mi? Pek çok
ülkede
toplumun genel
eğitim
düzeyi de giderek artıyor. İnsanlar,
zamanlarının
daha çoğunu
öğrenme
etkinliklerine ayırıyorlar. Bazı durumlarda, IQ
puanlarındaki
artışın nedeni
eğitim
olabilir. Bir başka görüşe göre, insanlar sınırlı bir süre içinde sınanmayı
zamanla
öğreniyorlar. Bu da
zaman
sınırı olan testlerde
yeni
kuşakların daha yüksek
puanlar
alabileceğinin bir göstergesi olabilir. South Wales Üniversitesi´nden (Avustralya) deneysel psikolog Robert Howard zekânın beslenme etkisiyle arttığını düşünüyor. Bu düşüncenin temelinde iyi beslenen beyinlerin IQ testlerinde de daha iyi olacakları inancı var. Howard, ailelerin küçülmesi, çocukların
eğitim
görmelerinin kolaylaşması ve başka
çevre
koşullarının değişmesinin de genel zekâda artışa neden olabileceğini savunuyor. Londra Üniversitesi´nden John Rust,
görsel
-uzamsal becerilerin toplumda daha çok vurgulanmasının tek neden olamayacağını; toplumun karmaşıklaşmasına bağlı olarak insanların çok
çeşitli
problemlerin çözümüne kafa yormak zorunda kalmalarının da bunda etkili olabileceğini düşünüyor. John Rust´ın ilginç bir görüşü daha var. Ona göre, içimizden birinin karmaşık bir kavramı önceden anlamasının (Einstein´ın göreliliği anlaması gibi), diğer insanların bu tip konuları düşünebilmeye ve daha kolay algılamaya başlamalarını sağladığını ileri sürüyor. Böylece karmaşık konularla uğraşmaya toplu olarak alıştığımıza inanıyor. İnsanların gerçekten zekileşip zekileşmediğinin başka kanıtlarını arayan araştırmacılar da var. Geçen yıl yapılan bir araştırmada Robert Howard bilimsel üretkenlik, satranç, briç ve go
oyunu
gibi konuları inceledi. Bu konulardaki başarının, zekâ gelişiminin göstergesi olacağı düşüncesiyle
yola
çıkan Howard, incelemelerinin sonuçlarına dayanarak insanların gerçekten de giderek daha
akıllı
oldukları sonucuna vardı. Örneğin, satrançta en genç büyükusta yaşının 1991´den beri dört kat daha düştüğünü saptadı. Oysa 1950´lerden 1990´lara kadar bu
yaş
pek değişmemişti. Bilimsel üretkenlikteki artışın, bilim adamlarının üzerindeki yayın yapma baskısından kaynaklanabileceğini düşünen Howard,
görsel
-uzamsal becerilerle (satranç oynarken de
kullanılan
beceriler) ilgili bir artışın gerçekten var olduğuna inanıyor. Bunun nedeninin, çocukların sürekli olarak
görsel
birtakım şeylerle uğraşmaları olduğunu söylüyor.
2050´de IQ Puanım Kaç Olacak? Flynn Etkisi diye bir şey gerçekten var. Soyut problem çözme ya da
görsel
-uzamsal beceriler söz
konusu
olduğunda, anne-babalarımızdan ve büyükannelerimizden "
akıllıyız
". İlerideki yıllarda yetişen çocuklar bizden daha mı
akıllı
olacak? Olmayabilirler! Bunun üzerinde yine Robert Howard çalışmış. Howard, zekânın sanayileşmiş
ülkelerde
doruğa çıkmış olabileceğini düşünmüş. Bunu bulmak amacıyla Avustralya, Singapur ve Güney Kore´de 1979 yılından beri
çalışan
öğretmenler üzerinde bir araştırma yapmış. Öğretmenlere
öğrencilerinde
zekânın, eski dönemlere oranla artıp atmadığına ilişkin gözlemlerini sormuş. Avustralya´dakiler herhangi bir artış gözlemediklerini, Singapur ve Güney Kore´dekilerse çocukların giderek daha
akıllı
olduklarını söylemişler. Howard, bu görüşlere dayanarak, sanayileşmiş
ülkelerde
zekâ düzeyindeki yükselmenin bir süre önce durduğunu; bu
ülkelerde
yükselmeyi sağlayan toplumsal değişikliklerin artık yavaşladığını, yalnızca
görsel
-uzamsal becerilerin gelişmesinin sürdüğünü ileri sürüyor. Hovvard, bir başka çalışmasını da Danimarka verileriyle yapmış. Danimarka´da gençler askere giderken, onlara Raven´in matrislerine benzer testler uygulanıyor. Ayrıca sözel ve sayısal testler de var. Bu testlerin
görsel
-uzamsal becerileri ölçenlerinden alınan
puanlar
, 1960-1970´lerde diğer
ülkelerdekine
benzer biçimde artıyormuş; 1990´lardan sonra bu artış azalmış. Ancak, işin bir ilginç yanı var; 1999´dan bu yana
puanlar
aşağı düşmeye başlamış. Bazı araştırmacılara göre, insanın belli bir potansiyeli var ve Danimarkalı gençler buna ulaştılar. Başka araştırmacılara göreyse böyle olmasına olanak yok; eğer öyle olsaydı
puanlar
en üst noktaya dayanır, düşmezdi. Howard, Danimarka´da
puanların
düşmesinin nedeninin güdülenme eksikliğine ilişkin bir sorundan kaynaklanabileceğini düşünüyor. Çünkü, önceden birlikte çalıştığı öğretmenler,
öğrencilerin
son yıllarda eskisine göre güdülenme eksikliği içinde oldukları
bilgisini
vermişlerdi. Ancak, bir başka bakış açısına göre, öğretmenlerin
öğrencilere
ilişkin bu düşünceler, yetişkinlerin gençlere ilişkin geliştirdiği olumsuz bakış açısının bir örneği. Kaynakça: Bilim ve Teknik Dergisi