Dans Etmek İçin yaşayan kız
Dans Etmek İçin yaşayan kız
Joseph Blank - Reader’s Digest– Hastalıgın pençesine düstügünde, içinden yükselen “Daha”
sesine
kulak verip, iyilesecegine tek inanan kendisiydi. Doktor yogun
bakım
servisindeki odasına girip yatagının kenarına oturdugunda, saat aksamın onunu gösteriyordu. “Durum nasıl görünüyor?” diye sordu. Doktorun yanıt vermek için duraksadıgı süre, yirmiüç yasındaki esmer dansçıya yüzyıllar gibi gelmisti. Çok zayıftı, normal kilosunun çok altına düsmüstü ve incecik kolları sırınga izlerinden mosmordu. Doktorun ona verecek bir kötü haberi daha vardı. “Böbreklerin iflas etmek üzere” dedi sessizce. Bundan böyle, yasamda kalmasının iki seye baglı oldugunu anlattı. Basarılı bir böbrek nakline ya da diyaliz makinesine baglı yasamasına... Normalde içi içine sıgmayan bir
genç
kızdı. Hastalıgına gerçekçi bir tavırla yaklastı. Ama doktor odadan çıkar çıkmaz anne ve
babasını
arayıp, aylardan buyana ilk kez hüngür hüngür aglamaya basladı. “Ne olursa olsun, dans etmeyi sürdürecegim” dedi hıçkırarak. Yasamı boyunca tek düsü dans etmekti. Henüz üç yasındayken evin içinde dans etmeye baslamıs ve dans dersleri almak istedigini söylemisti.Ortaokuldayken, kendisinden küçük
ögrencilere
dans dersleri vermeye baslamıstı, daha sonraları da kimi
oyunların
koreografisini üstlenmisti. Bu arada da profesyonel bir dansçı olmustu, caz, tap, folk, akrobatik ve modern danslar... su an ise, kaynagı bilinmeyen “lupus erythematosus” (LE) adlı bir hastalıgın pençesindeydi. Bu hastalık kendini genellikle, yüzde kelebek biçiminde kasıntı veren kızarıklıkla belli eder. Çok ender durumlarda, eklemleri ve yasamsal organları –böbrekleri, karacigeri, kalbi ya da beyni– etkiler. Nedendir bilinmez, on hastanın dokuzu kadındır. Çogu hastada ilaç tedavisi ise yarar ve kısa süre içinde hastalık tümüyle yok olur. Öte yandan hastalık böbreklere bulasırsa, ilaç tedavisi ancak sınırlı olarak ise yarar. Bu durumda böbrek yetmezligi sıkça karsılasılan bir olaydır. Çocuklugundan buyana LE belirtileri göstermisti, cildindeki kızarıklıklar günese çıktıgında daha da belirginlesiyordu. (Bu kalıtımsal hastalıgı annesinden almıstı, oysa annesinin rahatsızlıgı cilt düzeyinde kalmıs, hiç ilerlememisti). Bulug çagına geldiginde, hastalıgı bünyesel türe döndü, dirseklerinde ve bileklerinde agrılara ve parmaklarında sisliklere neden olmaya basladı. Ardından, bir gösteri sırasında, hastalık eklemlerine ve böbreklerine yayıldı. Gösterinin koreografı ona kilo aldıgını söyledi. Oysa bu yag degildi: Dokuları su tutuyordu. Neredeyse aç kaldıgı bir rejim uygulamasına karsın, sürekli kilo alıyordu. sismis ayakları
ayakkabılarına
sıgmaz olmustu. Eklemleri o denli agrıyordu ki, dis macunu tüpünü sıkmak için iki elini kullanmak zorundaydı. Ama iradesiyle her gece üç gösteriye çıkmayı sürdürdü. Sonra bir gece kuliste, sırtına bıçak gibi bir agrı saplandı ve inleyerek sandalyesinden yuvarlandı.Evine döner dönmez, doktorunu aradı. Doktor ona ilaç ve bir beslenme programı yazdı ve bir süre dinlenmesini önerdi. “Yeniden dans edeceksin” diye söz de verdi.
İlkbaharda, ise dönebilecek denli
güç
toplamıstı. Ama bir zamanlar sınır tanımayan enerjisi uçup gitmisti ve bir temmuz sabahı çenesinin altında bir sislikle yeniden hastaneye yatırıldı. simdi de akcigerlerine bulasan bünyesel “lupus erythematosus”, zatürreeye ve siddetli öksürüge neden oluyordu. Böbrekleri de
islevlerini yerine
getiremiyordu. Vücudunu, böbreklerinin süzmeyi basaramadıgı zehirli atıklardan kurtarmak için onu diyaliz makinesine bagladılar. Gögüs kafesinin içine yerlestirdikleri ve o-tuzaltı saat içinde dolup tasan boru, sürekli olarak bosaltılıyordu. Doktorunun dısında, hastane personelinden hiç kimse onun yasayacagına inanmıyordu. Kanını temizlemek için, vücuduna takılacak bir plastik boruyla, haftanın üç günü yapay böbrek görevi gören bir makineye
baglanması
gerekiyordu, bu sekiz saat süren bir islemdi.Bilinci yerindeydi. Birçok kez, serum takılıyken, igneyi kolundan çıkartıp, bacak kaslarını güçlendirmek için egzersizlerini yapmıstı. Hastane yetkilileri en sonunda, basına gelebilecek kazalardan sorumlu olmadıklarına iliskin bir kagıt imzalatmıslardı. Yaz boyunca
genç
kız kısa süreli aralıklarla evine gönderildi. Ama hastalık hiçbir tedaviye yanıt vermiyordu. Sürekli kan ve ilik örnekleri alınıyordu. Boynundaki korkunç agrılar dik oturmasına ve yemek yemesine engel oluyordu. Böbrek yetmezligi tansiyonunun asırı derecede yükselmesine neden oluyordu. Ardından siddetli kasılma- lar bas gösterdi. Bu spazmlar sırasında elinde ya da agzında ne varsa düsürüyordu. Eylülün basında bir sabah evde, uzanmıs kız kardesiyle konusurken siddetli bir kasılma daha olustu ve bu kez yataktan düsüp bilincini yitirdi. Aceleyle hastaneye yetistirdiler.Bu krizden kısa süre sonra, doktor, onunla böbreklerinin iflas ettigini söyledi ve en sonunda onu yapay böbrek makinesine baglamak için ikna etmeyi basardı. Genellikle makineye baglı olan boru, hastanın uylugundaki bir atardamara
baglanırdı
. “Ama ben bir dansçıyım” diye karsı çıktı. “Bu seyin, bacagımdan sarkmasına izin veremem!” Böylece doktor, plastik tüpü sol el bilegine bagladı. En sonunda uygun bir organ bulundugu taktirde, böbrek nakline karar verildi. Annesi,
babası
ve kız kardesi böbreklerinden birini vermeye gönüllüydüler. Testlerden sonra en iyi aday annesi seçildi.Böbrek naklinden bir önceki gece, üç dansçı
arkadası
onu ziyarete geldi. “Neseli olmaya çalısıyordu” diye anımsıyor
arkadaslarından
biri. Kısa süren ziyaretlerinden sonra,
arkadasları
hastanenin merdivenlerinde durup, “Asla kurtulamayacak” diyerek gözyaslarına engel olamamıslardı.
Ertesi gün, annesiyle birlikte, yedi saat süren ameliyatlar geçirdiler. Her iki böbregi de alındı ve annesinin sag böbregi kendisine nakledildi. Agır bir ilaç tedavisi uygulanıyordu. En sonun da böbrek görevini yerine getirmeye ve yaraları iyilesmeye basladı. iyilesmeyi beklerken hasta yatagında hiçbir sey yapmadan kalamazdı, dansa dönebilmek için savasıyordu. Ne gücü, ne esnekligi, ne kondisyonu –hiçbir seyi– kalmamıstı. İlk baslarda yalnızca birkaç dakika ayakta kalabiliyordu ve bir adım atmaya ya da basamak çıkmaya çalıstıgında yere düsüyordu. Fizik tedavi amaçlı alıstırmalarını, aerobik egzersizlerini ve sıradan dans adımlarını yaparken terliyordu. “Baslarda mekik çekerken sanki gögsümün üzerinde bir tonluk agırlık varmıs gibi duyumsuyordum” diye anlatıyordu. “Alıstırmalardan sonra her yerim acıyordu, ama acıması demek kasın çalısıyor olması demektir.” Herseye karsın mutluydu.Bir yıl sonra, Universal City’deki “Uluslararası Festival” ile profesyonel dans yasamına geri döndü. Korkuyordu. “O denli uzun süredir
sahneye
çıkmamıstım ki, düsecegimden korkuyordum.” Oysa harika bir performans sergiledi. Doktoru seyirciler arasında oturmus, onu alkıslıyordu.•