Beynin Sırrını Çözen Türk
BEYNİN SIRRINI ÇÖZEN TÜRK
Onur Güntürkün´e bilim
çevreleri
Türk Hawking diyor. O da Hawking gibi tekerlekli sandalyeye mahkum ve o da bir dahi... Prof. Güntürkün, beynin iki yarısının farklı çalıştığını kanıtlayıp, Almanya´nın en büyük tıp ödülünü kazandı. Onur Güntürkün, 4 yaşında çocuk felci geçirip tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Yılmadı. Türkiye´de
liseyi
bitirip Almanya´ya gitti, beyin alanında uzmanlaştı. 35 yaşında profesör, 4 yıl sonra ordinaryüs profesör oldu. Şimdi 44 yaşında ve RUB Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dekanı. Prof. Güntürkün beyinle ilgili birçok buluşa imzasını attı. En önemlisi, beynin iki yarısının farklı çalıştığını kanıtlaması. Bu buluşu 1 milyon marklık Krupp Bilim Ödülü´nü kazandırdı, Nobel adayları arasına soktu.
Beynin sırrını çözen dahi Türk
Prof. Onur Güntürkün beynin iki yarısının farklı çalıştığını kanıtlayıp, Almanya´nın en büyük tıp ödülünü kazandı. İşte Prof. Güntürkün´ün bilim
çevrelerindeki
adı: Türk Hawking ÖMÜRLERİNİ BİLİME ADAYANLAR
Onlar, Türkiye´deki bilimsel koşulların yetersizliği yüzünden yurtdışına giden ´süper beyinlerimiz.´ Yeteneklerini ve bilgilerini yurtdışında konuşturan Türk bilimadamları, vatan özlemlerini yüreklerine gömüp, ömürlerini bilime adıyorlar. Onların
yıldızlarının
parladığını gördükçe hem göğsümüz kabarıyor, hem de içimiz burkuluyor. Çünkü bu örnekler Türkiye´nin acı bir gerçeğini gözler önüne seriyor: Beyin göçü!
Fırsatlar
ülkesi
Amerika´dan tutun da Avrupa´nın çeşitli
ülkelerine
kadar, dünyanın her yerine adlarını altın harflerle yazdırmış başarılı bilim adamımızla görüştük. Alanları farklı da olsa hepsi bir konuda hemfikir: Gerekli imkanlar sağlandığında, Türk beyni inanılmaz dehalar yaratıyor! Bir yandan bilim yolunda emin adımlarla zirveye tırmandı, bir yandan da
sağlık
sorunlarıyla
mücadele
etti Prof. Dr. Onur Güntürkün... Dört yaşında çocuk felci geçirdi, tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Tedavi için Almanya´ya dayısının yanına gitti; Hamburg´ta bir kliniğe yerleştirildi. Alman doktorlar Güntürkün Ailesi´ne, "Eğer oğlunuzun iyileşmesini istiyorsanız, tedavi bitene kadar kliniğe gelmeyin. Hiçbir şeyden etkilenmemesi ve Türkçe konuşmaması gerekir" dediler. Güntürkün Ailesi, oğullarının sağlığı için bunu kabul ettiler. Ama ne ailesi de ne de Onur dayanabilmişti ayrılığa; 8 ay sonra klinikten ayrıldı ve tekerlekli sandalye ile yaşamayı öğrendi. Ama bu Onur´un bilime olan tutkusuna hiç engel olmadı... NOBEL´E ADAY GÖSTERİLİYOR
Beyin ve sinir sistemi üzerine önemli çalışmalara adını yazdıran Onur Güntürkün, 35 yaşında profesör, 39 yaşında da ordinaryüs profesör oldu. Şu anda 44 yaşında ve Almanya´da RUB Üniversitesi Psikoloji bölümü dekanı. 2000 yılında İstanbul Üniversitesi´nden "Fahri Doktora" unvanı alan dünyaca ünlü bilim adamımız Prof. Dr. Onur Güntürkün´ün adı, Nobel almaya aday isimler arasında anılıyor... Prof. Güntürkün´ün yaşamı, aslında gerçek bir azim ve kararlılık öyküsü adeta.
Hayatını
ise şöyle özetliyor Prof. Güntürkün: "Kendimi bildim bileli merak ettiğim tek konu insan beyninin nasıl çalıştığı oldu. Bu konuda ne kadar kitap varsa hepsini okudum. Hatta
annem
bana mikroskop alsın diye aylarca bulaşık yıkadım. Aldığım mikroskobumla bütün bitki ve böcekleri inceledim. En büyük desteği de doktor olan babamdan aldım. Hastaneden mikroskop camına sürülmüş kan örnekleri getiriyordu. Onları inceliyor, rapor tutuyordum. Artık kararımı vermiştim. Ya tıp okuyacaktım, ya da psikoloji. Aslında zaman zaman kendime soruyorum. ´Benim bilime olan merakımı hastalığım mı körükledi?´ diye. Ama bunu yine yapardım...
Liseyi
Türkiye´de okuduktan sonra, Almanya´ya tekrar gittim. Ama bu kez üniversite için. Bochum Psikoloji Fakültesi´ne girdim. Aslında biraz hayal kırıklığı oldu. Psikolojinin beyin araştırmasına yatkın bir bilim olmadığını okulda öğrendim. Ama daha sonra doktoramı anatomi üzerinde yaptım." YENİ BULUŞLAR YOLDA...
Gece gündüz demeden bilim yolunda hızla ilerleyen ve çalışmalarıyla önemli ödüller alan Prof. Dr. Onur Güntürkün, beynin iki yarımküresinin fark şekilde çalıştığını buldu. Buna tıp literatüründe, ´lateralizasyon´ deniyor. Güntürkün çalışma
arkadaşları
ise güvercinler. Zira üniversitesinde yetiştirdiği güvercinlerle yaptığı deneylerle, otistik ve parkinson gibi nörolojik hastalıkların tedavisinde önemli gelişmeler kaydediyor. Beynin sırrını çözen Prof. Güntürkün, bu çalışmalarıyla Bochum Üniversitesi Üstün araştırmalar Ödülü, Alman Araştırma Fonu Bursu ve Gerhard Hess Bilim Ödülü´nü kazandı. 1995 yılında da Almanya´nın en büyük bilim ödülü olan ve yaklaşık 1 milyon mark değerindeki Krupp Bilim Ödülü´nün sahibi oldu. Prof. Güntürkün şimdi 11 asistanıyla birlikte
bilgisayar
ortamında yapay beyinler yaratarak, çalışmalarını sürdürüyor. Prof. Güntürkün´ün bilimden sonra en büyük tutkusu ailesi. İşi dışındaki vaktinin tamamını eşi Monica ve çocukları Pascal ile Levent´e ayıran Güntürkün, en çok müzelere gitmekten hoşlandıklarını söylüyor. 15 ve 18 yaşında iki oğlu için "Onların bilim adına bir planı yok henüz. Daha çok araba ve kızlarla ilgilenmeyi tercih ediyorlar" diyor. BİLİMSEL VERİ DÜŞÜYOR
Prof. Güntürkün:
Aylık
kazancım 8 bin 500 mark yani 4 bin 300 euro. Türkiye´deki meslektaşlarım az kazanıyor. Yeterli kazanca sahip olamadıkları için üniversite dışında çalışmaya zorlanıyorlar ve bilimsel verim düşüyor.. Unutkanlık tarih olacak
Prof. Onur Güntürkün, araştırmasını şöyle anlatıyor: "Şu anda beynin ön kısmının kısa vadeli bellek mekanizmalarını nasıl gerçekleştirdiğini araştırıyorum. Önemli bir kısmını keşfettik. Uygulamaya geçmesi uzun vadede olacak. Örneğin bir telefon numarasına bakar, numarayı görür ve çevirirsiniz. Numara düştüğü an da unutursunuz. Bu arada gözlerinizi rehberden ayırıp telefona baktığınızda ise o numara kısa bir süre için beyinde kalır. İşte bu araştırma, bu mekanizmanın nasıl olduğuna yönelik. Araştırmalarda şimdiye dek elde ettiğimiz sonuç şu: Korteksteki hücrelerin küçük bir kısmı, algılanan bir uyarı hala devam ediyormuş gibi davranır. Yani uyarıyı gözünüzün önünden aldığınızda hala varmış gibi reaksiyon göstermeye devam ediyor beyin. Başka bir uyarının gelmesiyle bu hücrelerin reaksiyonu sona eriyor. Bunun olmaması için ikinci bir unsura
ihtiyacımız
var. Bu da ´dopamin´ denen kimyasal bir madde. Bu hücrelerin bulunduğu merkeze dopaminin aynı anda salgılanmasıyla, hücrelerin tepkisi korunuyor. Sonraki uyarılar bu ilk uyarının yol açtığı reaksiyonu bitirmiyor. Bu araştırmamız, uzun vadede unutkanlığı en aza indirecek. Yaşlandığımızda dopamin sistemi sayısal olarak azalıyor. Bazı bunama türleri için tedavi çeşitleri geliştirilebilir." Kaynak: Sabah