Kadın kadına neden düşman?
ABD
´´li feminist Leora Tanenbaum, son kitabında
kadınlar
arasındaki rekabetin nedenlerine parmak basıyor Biraz ´´aykırı´´ bir
gençlik
dönemi geçiren Leora Tanenbaum, Amerikan Seventeen dergisinin Ocak 1997 sayısında, gençliğinde yaşıtları tarafından bir ´´sürtük´´ olarak görülmesiyle ilgili, itiraf niteliği taşıyan bir yazı yayımlamıştı. Bu yazı inanılmaz bir ilgi gördü ve dergiye mektuplar yağdı. Bunun ardından Tanenbaum, yaşadığı deneyimden
yola
çıkarak, yaşları 14 ile 66 arasında değişen
kadınlarla
konuştu
ve onların ağzından benzer öyküleri de aktardığı Sürtük kitabını kaleme aldı. Kitap Türkçeye de çevrildi. Şimdi Versus Kitap, Tanenbaum´´un
kadınlar
arasındaki birbirini ´´çekememe´´ durumunu ele aldığı Saç Saça Baş Başa /
Kadınlar
Arası Rekabet adlı kitabını yayımladı. Kitap, Türkiye´´de de son derece güncel olan bir sorunu deşiyor aslında. Entelektüel
hayattan
magazin
dünyasına
kadar pek çok
farklı
´´seviye´´ ve ´´âlem´´de
kadınlar
arası rekabetin enteresan örneklerine rastlıyoruz. Tanenbaum´´la
kadın
rekabeti üzerine yapılmış bir söyleşiyi yayımlıyoruz. -
Filmlerin
ve televizyon ´´show´´larının çoğunda
kadın
aşırı rekabetçi olarak tanımlanıyor. Bu, medyanın yarattığı bir klişe mi, yoksa
kadınlar
gerçekten aşırı rekabetçi mi? Medyanın yarattığı kalleş ve rekabetçi bir
kadın
portresi olduğu kesin, buna birçok
filmde
(
Kadınlar
, Çalışan Kız, Üvey Anne, Bridget Jones´´un Günlüğü, Resmen Sarışın) ve televizyon programlarında (Ally McBeal, Sex and the City) rastlamak mümkün. Ancak bunun
kadından
katıksız bir nefret fantezisi olduğuna ve Hollywood tarafından oluşturulduğuna inanmıyorum. Medyadaki rekabetçi
kadın
imajı uyduruk değil, karikatürize edilmiş bir imaj. Ally McBeal´´in ve çalıştığı firmanın entrikaları bariz biçimde abartılmışken, diğer birçok sıradan
kadının
çevirdiği rekabetçi dolaplar sanki çok mu
farklı
?
Buna cevabım hayır olacak. Gene de seksist komplonun veya tepkinin bir parçası olarak klişeyi dışlamanın kimseye, en azından
kadınlara
bir yararı olmayacağını düşünmek daha çok işimize geliyor. Bu konuda dürüst olmamız gerekir:
Kadınlar
gizli rekabetin rasgele eylemlerinden belli ölçüde suçluluk duyuyor. Çoğumuz, kendimizi
güvende
hissetmeyince, bir süreliğine de olsa kendimizi daha
güçlü
hissetmenin acınası bir
yolu
olan kalleşliğe veya diğer manipülatif davranışlara başvururuz. Ve
çevremizdeki
rekabetçi
kadınların
bu aşırı abartılı imajları sayesinde, günlük
hayatta
hangi davranışın daha
uygun
olacağını saptamak
kadınlar
için gerçekten zorlaşabilir. -Kadınlar erkeklerden daha mı fazla rekabetçi?
Kadınlar
yapısal olarak erkeklerden daha rekabetçi değil; ama
kadınların
rekabeti erkeklerinkinden çok daha
farklı
. Saldırılarımız daha hileci ve kişisel olmaya eğilimli. Erkekler daha doğrudan rekabet eder, işi karmaşıklaştırmaz.
Kadınlar
ise daha çok perde arkasında ve çok daha hesapçıdır.
Kadınlar
daha gizli kapaklı davranır çünkü para, güç ve
kontrol
sahibi olma hırsımızı beslemek üzere açıkça rekabet edebileceğimiz çok az meşru alan var. Erkek, doğası gereği hırslı ve rekabetçidir,
kadın
ise doğası gereği hırs ve rekabetten yoksundur.
Kadının
eli kolu
bağlanmıştır
: Gerçek bir
kadın
olmak için rekabet etmemiz gerekmektedir, buna rağmen rekabet edemeyiz, çünkü bu bizi
kadın
olmaktan çıkarır.
Kadına
kalan tek
yol
rekabetçi olmak, ama sanki rekabetçi değilmiş gibi davranmaktır. Kadın sürekli karmaşada... -Birbiriyle rekabet etmek
kadının
doğasında mı var? Hayır. Bence
kadınlar
birbirleriyle rekabet etmeleri gerektiğini düşünüyor çünkü toplum içinde belirgin bir yere sahip değiller. Yüzeysel olarak, anneannelerimizin hayal bile edemeyeceği
özgürlüklere
sahibiz ve erkeklerle eşitiz. Ama aynı
zamanda
dar kapsamlı bir role
uygun
davranmamız da bekleniyor bizden: Sadık eş ve anne. Birbiriyle çelişen bu mesajlar yüzünden
kadın
kendisini sürekli bir karmaşada hissediyor.
Hayatımızı
´´doğru´´ bir biçimde
yaşamak
konusunda
içsel bir
mücadele
veriyoruz. Hangi
yolu
seçersek seçelim, içimize kök salmış bir şeylere karşı oluyor, birçok
kadının
izlediği yola,
hatta
geçmişte kendi izlediğimiz
yola
bile aykırı düşüyoruz. Sonuçta kendimizi savunmamız gerektiği hissine kapılıyoruz. Kendimizi korumak için diğer
kadınların
ne yaptığına bakıp kendimizi onlarla karşılaştırıyoruz. Kendimizi geçerli kılmak ve seçtiğimiz yolun doğru olduğunu kendimize ve diğerlerine kanıtlamak için aşırı çaba harcıyoruz. Bu sırada
hayata
dair herhangi bir kararsızlık söz
konusu
olursa, kendi
yolumuzun
en
uygun
yol
olduğuna kendimizi inandırıyoruz. Böylece, başkalarının seçtiği
yol
, yanlış yol haline geliyor. Ama bazen
kadınlar
rekabet yerine işbirliği yapmayı tercih eder... Tabii,
kadınların
birlikte çalıştığı ve sonuçta önemli hedeflere ulaştıkları
zamanlar
da var. Biri tarihsel biri de günümüzden iki örnek var Saç Saça Baş Başa´´da. Biri 1848-1920 yılları arasında Amerikalı
kadının
vatandaş olarak verdiği oy hakkı
mücadelesi
. 1920´´de imzalanan oy hakkı yasası, ortak bir gündemle ve birlikte
mücadele
eden
kadınlar
sayesinde yürürlüğe girdi. Diğeriyse, erkeklerle aynı destek ve saygıyı görmek isteyen
kadınların
spor
alanındaki
mücadelesidir
. Her ne kadar
kadın
atletler hâlâ erkeklerle eşit ücret ve ilgi kazanamadıysa da, kısa sürede epey
yol
aldılar, çünkü bir amaç etrafında bir araya gelmişlerdi. Her iki örnekte de ne yazık ki bölünmeler yaşandı ve
güç
azaldı ama yine de bu örnekler
kadınların
bireysel
değil, birlikte
hareket
ettiklerinde neler yapabileceğine dair ipucu veriyor. -Ne tür
kadınlar
özellikle
rekabetçi? ABD´´deki bütün
kadınlar
birbiriyle rekabet etmeye şartlandırılmıştır, tabii bir kısmı diğerlerinden daha fazla rekabet eder. Kültürümüzde dar kapsamlı bir
güzellik
kavramı olduğu için,
kadınların
çoğu çok az sayıda
kadının
sahip olduğu ince, beyaz, genç, sarışın ve modaya
uygun
kadın
modeline
uymak gerektiğine inanıyor. Görünüşümüzü diğerine bakarak değerlendirdiğimizde, kendimizi baskı altında hissederiz. Görünüşe sinmiş olan bu
güzellik
yarışması
hayatımıza
da derinlemesine sinmiş vaziyette. Diğer yandan iyi bir evlilik yapma baskısı,
kadınlara
erkeklerden daha fazla uygulanır. Kadın evli değilse ve evlenmeyi istiyorsa, doğru erkeği bulmanın önündeki en büyük engelin diğer
kadın
olduğu söylenir kendisine. Diğer
kadın
tabii ki daha fazla istenen ve daha fazla
kadınsı
olandır. İşyerlerinde ise kadın, cinsiyet ayrımı, baskı ve ilerlemek için ne yapması gerektiği
konusunda
birbiriyle çelişen
mesajlarla
karşı karşıyadır. Bıkkın ve kafası karışık bir sürü
kadın
, bıkkınlığını erkeklerden çok diğer
kadınlara
yansıtır. Sık olan bir şeydir bu, kendimizi güçsüz hissettiğimizde, gerçek gücü elinde bulunduranla
mücadele
etmek yerine, bizimle aynı durumda olan diğer bir güçsüze çatarız. -Çoğu insan
kadın
patronla çalışmamayı tercih eder çünkü
kadın
patronların genelde rekabetçi ve şirret olduğu düşünülür. Birçok
kadın
patron gerçekten böyle mi? Pek çok çalışan kadının sadece
kadınlara
değil, erkeklere yönelik de bir tavrı olduğuna inanıyorum. Ancak bu tavrın kromozomlarla bir ilgisi yok. Çalışan
kadın
ya rekabet eder ya da kendisiyle çalışmak zordur çünkü
kadınlar
değerli çalışanlar olduklarının kabul edilmesi için
mücadele
vermek zorundadır. İşgücünde yer alan
kadınların
sayısına rağmen
ABD
´´de tüm çalışanların yüzde 47´´si
kadındır
ve her 100
kadından
99´´u
hayatlarının
bir döneminde para için çalışmak durumunda kalmıştır. İşyerlerinde çok az sayıda
kadın
gerçek
gücü
elinde tutar, o da bölüm başkanı, ortak, yayıncı veya genel müdür gibi bir unvanla gelir.
ABD
´´de çalışan
kadınların
büyük bir kısmı, geleneksel olarak
kadınların
ağırlıklı olarak yer aldığı sekreterlik, daktilo işleri, ana
okulu
öğretmenliği, hemşirelik, muhasebe işlerinin pembe getto sektörlerinde düşük ücretle, düşük prestijli işleri yapar. Üstelik, işyerinin yapısı çalışanların fedakârca fazla mesai yapmasını ve yıllar boyu aralıksız çalışmasını gerektirir ve bu durum
çocuk
sahibi olmak ve yetiştirmek isteyen
kadınlar
için camdan bir tavan yaratır. Çalışan
kadınların
bu denli gergin olması hiç de şaşırtıcı değil...