Selim’in Arabası – 2
Selim’in Arabası – 2
Selim’in babası iş için şehir dışında idi. Abisi Cihan da arkadaşı Uğur’la maça gitmişti. Selim de annesi ile birlikte yemek yiyiyordu. Selim:
-Anne, masada saat vardı. Ben onu tamir ediyordum. Nerde şimdi? diye sordu. Annesi:
-Oğlum sehpaya koydum.
“Tamam” dedi Selim. Gidip sehpadan parçalarını aldı ve saati tamir etmeye koyuldu. Çok zaman geçmeden zaati çalıştımayı başardı. Evet, artık saat çalışıyordu. Sıra vidalayıp yerine yerleştirmeye geldi. “Birinci vida, tamam. İkinci vida?..Aaa! Üç tane vida eksik.” dedi Selim. Hemen bulmalıydı. Akşam oluyordu ve daha arabasına el atamamıştı. Güya bugün tekerlekleri iyice zımparalayıp takacaktı.
-Anne! Saatin vidaları yok, nerde?
-Masanın altına bak!
-Baktım yok!
-Bilmiyorum öyleyse. Oralardadır.
-Uff! Yok işte, yok.
Bu nasıl duracak böyle, o kadar uğraştım deyip saati yere fırlattı. Sonra da bahçeye çıktı. Garaja girdi. Arabasının malzemelerini toplayıp bahçeye çıkardı. Babası garajda çalışmasını istemiyordu. Çünkü her taraf talaş oluyor hem araba için de yer kalmıyordu.
Selim uzun tahtayı eline aldı ve yontmaya koyuldu. Bir an önce tamamlamak istiyordu arabasını. Hem Uğur abisi radyo da verecekti.
Birden yağmur yağmaya başladı. “Eyvah!” dedi Selim. “Şimdi ne yapacağım? Eve girsem mi? Yok, burda kalıp işimi bitirmeliyim.”
Yağmur yağdı yağdı. 10 dakikada her taraf su olmuştu. Annesi mutfakta bulaşık yıkıyordu. Selim’in saati fırlatıp bahçeye çıktığından haberi yoktu. “Selim! Nerdesin?” diye seslendi. Yukarı odasına baktı. Odasında yoktu. “Nerde bu çocuk? Bahçeye mi çıktı yoksa? Nasıl da yağmur yağıyor” deyip bahçeye açılan kapıyı açtı.
-Selim!
-Efendim anne?
-Oğlum bu yağmurda ne yapıyorsun? Gir içeri, hasta olacaksın.
Selim kendini kaptırmış yağmura aldırmadan tahtalarla uğraşıyordu. Annesi söyleyince durumun farkına vardı. Ve hemen malzemelerini toplayıp garaja götürdü. Tahtalar da kendi de epey ıslanmıştı. Annesi önde Selim arkada eve girdiler. Annesi:
-Selim, bu yağmurda dışarda ne işin var? Hasta olacaksın. Araba yapmanın sırası mı? dedi.
-Anne, öyle de bir an önce arabamı tamamlamak istiyorum.
-Ama acele etmek hiç iyi birşey değildir oğlum, dedi. O sırada yerde duran dağılmış saati gördü.
-Ne oldu bu saate böyle Selim? dedi kızarak.
-Anne saati tamir ettim, tam vidalayıp yerine koyacaktım, vidaları bulamayınca sinirlendim.
-Ve yere attın öyle mi?
Selim ses çıkarmadı. Annesi :
- Senin ödevin neydi?
Selim ödevini söyledi. Annesi:
-Hımm! Acele etmek ne demek Selim? Şimdi sen saati uğraşıp yaptın, vidaları bulamayınca “bu nasıl duracak böyle” deyip attın öyle mi? Acele ettin yani. Eğer acele davranmasaydın ne olurdu?
-Bilmem. Babama söylerdik gelince belki…
-Evet Selim babana söylerdik o da vida kutusundan uygun birer vida bulur takardı. Ama sen ne yaptın?
-Biliyorum acele ettim.
-Ya şimdi dışarda arabanla uğraşmana ne demeli?
-Anne, ne yapayım? Bir an önce bitsin istiyorum.
-Tamam oğlum da yağmur yağarken tahtalar ıslandı. Ve sen şimdi o tahtaların kurumasını bekleyeceksin. Onlar kurumadan bir şey yapamazsın. Bu da demek oluyor ki artık arabanı tamamlaman daha çok zaman alacak. Güneş çıkacak, tahtalar kuruyacak değil mi?
- Evet anne.
-Şimdi ne yapacaksın?
- Ödevimi yapacağım.
-Ne yazacağını biliyormusun artık?
-Biliyorum. “Acele etmek doğru bir şey değildir. Yapmak istediğimiz şeyi önce planlamak, sonra şartların uygun olup olmadığına bakmak gerekir. Eğer acele edersek herşeyi berbat edebilir yapmak istediğimizi de yapamayabiliriz.”
-Aferim oğlum! Atalarımızın sözü güzeldir. Yerli yerindedir. Bir tane de ben sana söyleyeyim:” Bazen bir musibet bin nasihatten iyidir”
Selim ve annesi gülüştüler. Selim odasına çıktı ve hemen aklındakileri kağıda döktü. Sonunda iki güzel kompozisyon çıktı ortaya .
Selim karar vermişti. Acele etmeyecekti. Tahtaların kurumasını tam bir hafta bekledi. Bir hafta sonra tekrar garaja gitti. Tahtaları teker teker zımparaladı.Yonttu. Dedesi de bazı tahtaları onun için makinede kesiverdi. Selim her gün okuldan gelince bir iki saat arabasıyla uğraştı.Bir ay sonra arabası tamamlanmıştı. Selim sevinçten havalara uçuyordu.
Arabasını hangi renge boyadığını mı merak ediyorsunuz? Tabii ki siyah. Karaşimşek gibi.
Selim arabasını bahçede sürüyor. Annesi, abisi, babası onun bu mutlu anını kameraya çekiyordu. Selim önceden de ufak tefek şeyler yapmıştı. Saat tamiri, kapı kolu tamiri, çanta tamiri… vb. Fakat bu en büyük ve en güzel şeydi. Kendine pedallı da olsa bir araba yapmıştı.
Selim bahçede turlarken Cihan’ın arkadaşı Uğur geldi ve Selim’e:
-Selim al bakalım. Karaşimşek’in radyosu, dedi.