Tiyatronun Kökeni ve Antik Yunan
Tiyatronun kökeni ilk çağlara kadar uzanır. İlk çağlarda ilkel insanların avlanmak amacıyla üstlerine hayvan postları alıp hayvan taklidi yapmaları, korkup açıklayamadıkları doğa olaylarına tapınmaları tiyatro tarihinin başlangıcıdır.Bize tiyatroyu armağan eden Antik Yunandır.Bugün varolan tiyatro biçimleri antikten etkilenmiş veya karşı çıkmıştır. Antik Tiyatro her zaman itici bir güç oluşturmuştur. Sahne tekniğinin temelleri Antik Yunanda atılmıştır.
Antik tragedya dinsel ibadetten çıkmıştır. Bereket ve şarap tanrısı Dionysos adına düzenlenen şenliklerdeki koroda bir kişinin öne çıkıp cevaplayıcı olmasıyla ilk tiyatral kimlik kazanılmıştır. Bu yeniliği Peisistheratos Atina’da ilk tragedya yarışmasında birinci olan İkaryalı Thespis yapmıştır. İ.Ö 534 yılında her yıl martta kutlanan ve bir hafta süren ilkbahar kutlamasını Thespis üstlenmişti. Thespis sadece cevap vericiyi koronun önüne almakla yetinmedi, aynı zamanda hayvan maskesi yerine bir insani maskede takıp cevap vericiyi Dionysos olarak giydirdi ve keçi ayaklıyı da insani maskelerle ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Aisklylos Persler adlı oyununda koroya ikinci cevap vericiyi Sophokles de Orestie adlı oyununda üçüncü cevap vericiyi eklemiştir.
Gerçekçi tiyatronun temellerini ilk olarak Platon atmıştır. Asıl adı Aristokles olan Platon Sokratesin öğrencisi olup felsefeye bağlanınca sanatı bıraktı ve şiirlerini yaktı. Bir düşünür olarak Platonun tiyatroya karşı tavrı olumsuzdur. Bunun nedeni ise Antik Yunan’da sanatın ve sanatçının özel bir yeri olmamasıdır. Platon gençlik dönemi diyaloglarında şiiri erişilmez, kutsal bir olay olarak görmüş, eserlerinin tanrıdan gelme olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Platon der ki; Birçok şairin şiirlerinde ve anlatmak istediklerini kendilerine sordum. Birşeyler öğreneceğim sanıyordum inanın doğruyu söylemeye utanıyorum, ama bilmeniz lazım o şairlerin eserleri hakkında söyledikleri, hemen hemen herkesin diyebileceğinden daha iyi yada daha fazla değildir. O zaman anladım ki, şairlerin eserlerini bilgiyle değil bir çeşit içgüdüyle tanrıdan gelme ilhamla yazıyorlardı.
Platon’un İDEA felsefesine göre evrendeki asal gerçek İDEALAR’dır. İnsan İdeaları algılayamaz. Ancak ideaların dünyadaki görüntülerini algılayabilir. Fenomenler gerçeğin ötesine geçip asıl gerçeği göremez. Dünyada algıladığımız görüntülerin evrende bir ideası vardır. İDEA bir öz, bir genel kavramdır. Sedir ideası, masa ideası idea yalnız tanrı tarafından yazılabilir. Dünyada gördüğümüz nesneler bu ideaya benzetilerek yapılan kopyalardır. Örneğin; Bir ressam bir koltuk yada bir masanın resmini yapmakla kopya olan şeyi yansıtmış olur. Yaptığı şey GÖLGENİN GÖLGESİDİR VE ASIL GERÇEKTEN ÜÇ KEZ UZAKTIR. Bu örnekten yola çıkarsak gerçeğin üç kez uzağını yapan kişi benzetmeci sanatçıdır. Gölgenin gölgesi olan görüntüde saplanıp kalır. Asıl gerçeğe yönelmez. Asıl gerçeği hiçbir zaman yakalayamaz. Gerçeğe yönelenler sadece filozoflardır.
İD kelime anlamı olarak düşünce, İDEA ise düşünceler bütünü anlamına gelir. İD İnsanın mantıklı tarafıdır yani doğru düşünceye yönelmesi gerektiğini söyler. İnsanda üç karar mekanizması vardır; İD, EGO,SÜPEREGO. Ego; İnsanın, kendi isteklerini tatmin etmesi yönünde ilerlemesini söyleyen mekanizmadır. Süperego ise İd ve Egoyu dengeleyen mekanizmadır.
Platon’a göre sanat dizginlenmesi gereken duygu ve heyecanları uyarır. Yani insanlarda korku ve heyecan gibi duyguları uyandırarak kişiyi sağlıklı düşünmekten alıkoyar. Platon der ki; Homeros yahut herhangi bir tragedyada, şair kahramanının acı duymasını, ahlar vahlarla konuşmasını, göğsünü vurarak derdini anlatmasını anlatıyor. Ama gerçek hayatta kendi başımıza bir felaket gelince bunun tam tersini yaparız. Şiirde beğendiğimiz ağlaşmaları kadınlara bırakırız. Peki o zaman benzetmek istediğimiz, hatta benzetmekten utanacağımız bir şeyi alkışlamak neyin nesi oluyor.
Platon aynı zamanda sanatın insanı ölümsüzlüğe ulaştırdığını da söylemiştir. Ölümsüzlüğe ulaşmak güzeli aramakla ve onu bulmakla mümkündür. Sanat ritm ve uyum yoluyla ruhu etkileyerek iyi ve doğrunun çözümlenmesine uygun bir iç gelişimi sağlar.
Platon ilk defa sansür düşüncesini getirmiştir. Ayrıca Platon ilk Akademia’yı kurmuş ve burada birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bu öğrencilerden biri Artistotales’dir. Aristotales sanat hakkında düşüncelerini bir bütün içinde sunan ilk düşünürdür. Şiir sanatı ile ilgili kuram ve düşünceleri içeren eserin adı Poetica’dır. Poetica için drama teorisi üzerine yazılmış ilk Batı eseri olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Ethica ve Politica adlı eserlerinde de sanat, şiir ve müziğe ait düşüncelerini açıklamıştır. Poetica şimdiye kadar tiyatroya üzerine yazılmış en önemlisi ve en kalıcı düşünceler içerenidir. 18.yy’dan başlıyarak Aristotales kuramlarına farklı yorumlarla yaklaşımlar görülmüştür. 20. yüzyılın öncüleri Poetica ve Aristotales’e karşı çıkmamışlardır. Aristotales’e karşı çıkan ilk tiyatro akımı epik tiyatro akımıdır. ( B.Brecht) Bu karşı çıkış, Poetica’yı tümüyle yıpratmamış, Poetica’da ele alınan, görüşlerin yeniden incelenip tartışılması yapılmıştır.
Aristotales felsefesinin Platon’dan farklı olan yanı, Platon’un görüşlerini çürütmesidir. Aristotales Platon’un tersine şiir ve tragedya sanatının zararlı olmadığını mantığa ve gerçeğe ters düşmeyeceğini, sanatsal heyecanların gerçeği olumsuz yönde etkilemediğini ve etkilemeyeceğini savunmuştur.