Tiyatro Yönetmenlerinin Doğuşu
Kavram olarak yönetmen, Antik Yunan tiyatrosundan 19. yy’ a değin zaman zaman kendini hissettirmiştir. Tiyatro tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen Antik Yunan tiyatrosundan önce, tiyatronun kaynağına inildiğinde ilkel toplulukların av törenlerinde, çeşitli dini gösterilerinde görülen büyücü de, tiyatro yönetmeninin en ilkel biçimi olarak kabul edilebilir. Antik Yunan tiyatrosunda koroyu eğiten ve çalıştıran “Choregeus”, bugünkü yönetmen kavramına en yakın kişidir. Onun işi yalnızca dans tekniğini öğretmek ve kareografiyi düzenlemek değil aynı zamanda çalışılan manzum metnin yorumunu yapmak, bu yorumu durumlara, hareketlere ve tartıma çevirmektir.Ritüellerde gördüğümüz dinsel av ayinlerinde büyücünün olay akışını yönlendirmesi; Antik Yunan tragedyalarında “Thespis”in, Atina’lı şairlerin yazdığı şiirlere müzik eşliğinde sözlü okuyucuyu katarak koro ile birleştirmesi; Aiskhylos’un oyuna ikinci oyuncuyu katarak bir sözlü çatışma ortamı yaratması tiyatronun kökenindeki ilk yönetmenlik denemeleri olarak kabul edilebilir.
Yunan tragedyalarında yazar aynı zamanda oyunu yöneten kişiydi. Ancak komedyalarda yazar oyunu yönetme görevini bir başkasına verebiliyordu. Antik Roma tiyatrosunda ise oyuncu yönetmenler ön plandaydı.
Hint tiyatrosunda oyuncuları hareket kalıplarına göre yönlendiren, eğiten, oyun düzenini sağlayan “usta”lar vardı.
M.S. 500-900 yılları arasında batı Avrupa kiliselerinde yapılan “mass” ve “saatler” ayinleri oyun şeklinde gerçekleşir bunları da rahipler yönetirdi.
Ortaçağ sonu Avrupa tiyatrosunda, çoğu dinsel içerikli, esnaf ve meslek locaları tarafından sponsore edilen ortalama 300 oyuncunun rol aldığı yapımlar düzenlenirdi. Bu yapımların başına atanan yöneticiler oyunun sahnelenmesinden yapımcılığına kadar her şeyi üstlenirlerdi. 14. yy. sonu ile 15. yy’ın başlarında Kuzey İngiltere’de yaşamış bu tür yönetmenlerden biri olan Jean Bouchet yönetmenin görevlerini şöyle açıklar: “yönetmen, sahnenin kurulmasını gözetmeli, dekoru ve makinelerin yerlerini seçmeli, dekoru yapı boyamak ve seyirci koltuklarını boyamak için adam tutmalı, alınan tüm sahne donanımını elden geçirmeli; rolleri dağıtmalı ve provalar yapmalı, oyuncuların disiplin ve kurallara uymayanlarına ceza vermeli, bazı rolleri kendi oynayabilmeli, girişte para toplayabilmek için adam tutmalı; oyunun başında seyircileri karşılamalı ve arada geçmiş olayları özetleyip gelecek bölümlerdeki olası mucizeler üzerinde vaatlerde bulunmalıdır.
İngiltere’de Elizabeth Dönemi olarak bilinen dönem tiyatrosunda, başta Shakespeare ve Ben Jonson olmak üzere yazarların sahneleme üzerinde kayıtsız ve baskıcı bir hakimiyeti olduğu görülür.
Aynı dönemlerde, 1640 yılında Jules De La Mesnardiere, Antik dönem tragedyalarında ki koro yöneticisinin işlevini görecek, yalnızca tiyatronun yapısını ve düzenlemesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda oyunu kavrayacak, oyuncuları yönlendirecek, anlatımı düzenleyecek birinin gerektiğini ortaya atar. Sonraki yüzyılda Sebastian Mercier aracı bir gücün devreye girmesinden söz eder. Bu güç ne oyuncunun ne de yazarın çıkarlarına sahiptir.
19. yy. Fransa’sında rastlantısal öğenin ve mekanın tüm etkiyi taşıdığı melodramlar beraberinde bunları kurgulayacak bir yönetmenin gerekliliğini de hissettirdi. Fransız oyun yazarı “Pixerecourt” oyunlarındaki tüm öğeleri dikkatli bir şekilde koordine edecek tek ve mutlak bir yetkiliyi işaret etti. Bundan yola çıkarak yönetmenlik kavramını geliştirenVictor Hugo, oyuncuları sahnedeki pozisyonları ve oyunun genel kompozisyonunu ile de ilgilenmeye başladı.
Aynı yy.’da Richard Wagner, hedeflediği “usta işi sanat yapıtının” gerçekleşmesinin müzik ve dramın birleşmesiyle mümkün olabileceğini ve bunu için de yazar-bestecinin yapımın her unsurunu denetlemesi gerektiğini belirtirken, güçlü bir yönetmene duyulan gereksinimin işaretlerini veriyordu. Bugünkü anlamıyla sahneleme kavramının oluşumuysa 1820 yılına rastlar.