16 yy türk tiyatrosu
"Türk tiyatrosunu ve dekoru incelerken Orta Asya kültüründeki Şamanizm’i, eski Anadolu uygarlıklarını, İslam kültürünü ve Batı dünyasını göz önünde bulundurmak gerekecektir. Elbette tiyatro gibi bir yaratı ortaya koyan sanatların yasak olduğu İslam dini, dramatik sanatları olumsuz yönde etkilemiştir.Seyirlik, köy oyunları ve halk tiyatrosu geleneğinin Orta Asya Şamanizm’i ile Anadolu uygarlıklarının bir birleşimi olduğu sanılmaktadır. Halk tiyatrosu geleneği içinde söze dayalı türlerin başında meddah, kukla, Karagöz ve ortaoyunu gelmektedir. Dramatik özelliklere sahip öbür seyirlik oyunlar arasında hokkabazlık, çengi ve köçek gibi dans gösterileri gelir.
Orta Asya gölge oyunundan önceye dayandığı sanılan “kukla” nın, Karagöz’den daha eski olduğu sanılmaktadır. Kuklalar Avrupa kuklasının da etkisi altında 19.yy. kadar devem etmiştir. İskemle kuklası, el kuklası ve ipli kukla gibi çeşitleri vardır. Konularını ya Karagöz ve ortaoyunundan ya da halk efsanelerinde alan kukla oyunları İstanbul sokaklarında ve kahvehanelerde oynatılır; çeşitli tiyatrolarda gösterilirdi.
Orta Asya’dan bu yana Türklerin öykü anlatma geleneğinin bir uzantısı olan “meddah”lık, dramatik türün tanınmadığı İslam Ülkelerindeki epik ve anlatı türünün bir geleneğidir ve son biçimini 16.yy. kahvehanelerin açılmasıyla almıştır. Meddah, Dede Korkut’tan ve Köroğlu’ndan aldığı geleneksel konularla İslam geleneğinden kaynaklanan dinsel konuları ve kişileri konuşarak canlandırır. Meddahın omzuna attığı bir mendil ve yere vurarak oyunu başlattığı, oyun sırasında da çeşitli sesler çıkarmada yardımcı alet olarak kullandığı bir sopası vardır. Aynı sopa saz, tüfek ve süpürge yerine de geçebilirdi.
Hindistan kökenli olan, Anadolu’ya 16.yy’da Mısır yoluyla geldiği sanılan “Karagöz”, Türk tiyatrosunun en önemli öğelerinden biridir. Karagöz’ün en önemli özelliği siyasal eleştiri ve açık saçıklıktır
“Halk tuluat” tiyatrosu olarak da anılan “ortaoyunu”, başta Karagöz olmak üzere başka seyirlik oyunların bir birleşimidir. Ortaoyununun biçimlenmesinde yerli seyirlik oyunlardan başka 15.yy. İspanya ve Portekiz’den göç eden Yahudilerin getirdikleri kendi seyirlik oyunlarının da etkisi vardır. Yahudi hokkabazların kullandıkları, yere vurunca ses çıkaran ucu çatallı bir sopa olan “pastav” ya da ”şakşak” ve bu oyunlardaki laf cambazlıkları ortaoyununda da görülmektedir. italyan commedia dell’arte’nin de orta oyunu üzerinde etkisi vardır. Ortaoyununda dekor ve kostümün son derece yalın ve sade olduğu görülmektedir. Dekor farklı boyutlardaki iki panodan oluşurdu. Bunlardan biri 1,50 ya da 1,75 cm yüksekliğinde, üç ya da çok kanatlı, görüş sağlamak için ortası açık, üst ve alt kısmı kafesli “yeni dünya”; öbürü de 60-70 cm yüksekliğinde, iki ya da üç kanatlı, alçak bir masayı andıran ve “dükkan” adı verilen panoydu. Yeni dünya ev, bahçe duvarı, hamam, köşk; dükkân ise daha çok işyeri dekoru olarak kullanılırdı. Ortaoyununda kullanılan en önemli eşya iskemleydi. Bu iskemle yenidünyanın önünde ir merdiven işlevi görürdü. Dükkânın önünde de oturmak için bir iskemle bulunurdu. En önemli aksesuar ise pastav ya da şakşaktı. Pişekâr oyunun başladığını pastava vurarak belirtir; ayrıca kırbaç sesi, kapı açılması, merdiven çıkılmasındaki ayak sesleri gibi efektlerin yaratılmasında kullanılırdı.
Osmanlılarda Batı anlamında tiyatro, III. Selim’in tahta çıktığı ilk yıllarda görülmüştür. Bu yüzyılda Tanzimat Fermanı’nın öngördüğü doğrultuda Batı’ya doğru bir kayış başlar. Batı ile bütünleşmeyi ve bir sentez oluşturmayı amaçlamaktan çok Batı’yı doğrudan aktarmaya yönelik olarak gelişen Batılılaşma hareketi, geleneksel halk tiyatrosunun çağdaş doğrultuda gelişmesini engellemiştir.
Türk dilinde ilk sürekli oyunlar Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynanmıştır. Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnenin sofitasına çekilmiş 95 perde vardı. Bu perdeler oyunların konularına göre fon resmini gösterirlerdi. Bu perdelerin üstünde mağara, divanhane, salon, hapishane, mezarlık, kent alanı, kilise, fakir ve zengin ev odaları, kütüphane, deniz, orman, bahçe gibi resimler vardı. İlk blok dekor düzenini ise Ahmet Fehim, Bursa tiyatrosunda yapmıştır. Dekor, perdeler üzerine boyanmış resimlerle değil, boyutları olan eşyalarla ve bir odayı gösteren panolarla oynanıyordu. Batı tiyatrosunun Türk tiyatrosuna aktarılması bu dönemde (Tanzimat) olmuş; yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalardan başka Türk yazarları da oyun yazmaya başlamıştır.
Meşrutiyet döneminde dekor için kulisleri kapayacak büyüklükte bez panolar kullanılırdı. Bu panoların üzerine resimler boyanır; softadan indirilmiş Makaralı askılıklarla çekilirdi. Oda dekorunun bir bölümü pano üzerine çizilerek gösterilirdi, yalnızca kullanılacak eşya bir yerden kiralanırdı. Konu dışarıda ya da herhangi bir ağaçlık yerde geçiyorsa, hemen her oyunda kullanılan aynı bahçe ya da aynı yol panosu sahne gerisine indirilirdi.
Tiyatronun Türkiye’de çağdaş bir alana dönüşmesi cumhuriyet döneminde olmuştur ve bu alandaki en büyük katkıyı tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul yapmıştır."