Ufo Teorileri
1-SAYFA | 2-SAYFA | 3-SAYFA | 4-SAYFA | 5-SAYFA |
“Uçan daire” tamlaması, ya da orijinal İngilizce söylenişiyle ‘flying saucer’ (uçan tabak) ilk kez bundan tam 60 yıl önce kullanıldı. Vesilesi ise Kenneth Arnold adlı satış elemanı ve pilot olan ABD’li şahsın gördüğünü iddia ettiği dokuz ‘uçan cisim’ idi. Bu tuhaf objeler Washington’daki Rainier Dağı’nın üstünde ‘V’ şeklinde uçuyordu Arnold’ın anlattığına göre. Takvimin 24 Haziran 1947 tarihini gösterdiği gün Arnold şu cümleyi kurdu: “Tuhaf cisimler düzensiz şekilde, havada sekerek ve kanatları yukarı aşağı eliptik hareketlerle titreşerek ilerliyordu – tıpkı suyun üzerinde kaydırılan ‘bir fincan tabağı’ gibi”. Dünyaya yayılan bir alt-kültür böylece doğmuş ve isimlendirilmiş oldu.
Sonraki 60 yıl içinde uçan daireler yüzlerce filmde, televizyon şovunda ve yayınlarda rol üstlendi, işlendi, yorumlandı; hatta yayıncılıkta başlı başına bir yan sanayi haline geldi. Tarlalarda rastlanan tuhaf daire izlerinin, bazı çiftliklerde tanık olunan toplu hayvan ölümlerinin, insanların iz bırakmadan ortadan kaybolmasının nedeni olarak sıkça adları zikredildi; kültlerin ve fantastik dinlerin doğmasına yol açtı. ‘Uçan daire’ görenlerin sayısı hızla arttıkça, eldeki gerçek ya da kurgusal verileri inceleyen devlet birimleri ya da çalışma grupları oluşturuldu; tabiatıyla bu kurumlara farklı roller biçen, suçlayan, onlar etrafında ‘devlet kökenli komplo teorileri’ kuran çevreler de çıkacaktı.
"Bazı UFO’ların zeki sistemlerle kontrol edilen dünyadışı uzay araçları olduğunu gösteren binlerce kanıt var” şeklinde konuşan tanınmış ufolojist Stanton Friedman, ortada kozmik bir Watergate skandalı yaşandığını, zira eldeki verilerin kesinliğine karşın ABD devletinden onyıllardır doğrulayıcı bir açıklama gelmediğini, pek çok ‘gerçek’ verinin örtbas edildiğini, binyılın en büyük fenomeninin de böylece gündem dışı tutulduğunu savunuyor. “Karşıt görüşler beni kaygılandırmıyor” diyor Friedman, “çünkü bilimsel verileri ön planda tutanların uçan dairelerin varlığı konusunda ikna olmaları zor olmuyor”.
UFO’lar ve uzaylı yaratıklar elbette ‘uçan daire’ tamlaması icat edildiğinden çok önce ortalarda dolanmaya başlamıştı. Yüzyıllardır insanların ‘karşısına çıkan’ UFO’lar, melekten ruhlara, hayalet gemilerden canavara, pek çok şeye benzetildi.
Bir alt-kültür doğuyor!
Ünlü sinemacı Orson Welles, 1938 yılında War of the Worlds (Dünyalar Savaşı) piyesinden okuduğu bir replikle kitlesel histeri yarattı. II. Dünya Savaşı sırasında müttefik kuvvetlerine bağlı uçakların pilotları sıkça ‘onları takip eden ışık topları’ndan bahsettiler. Resmi kayıtlara da geçen bu gizemli ışık topları ‘foo fighters’ takma adıyla anıldı ve Almanlar’ın gizli silahı olduklarına inanıldı. Savaştan kısa süre sonra hayalet roketler Avrupa’nın her yerinde görülmeye başlandı. 1946’da sadece İsveç’te en az bin ‘hayalet roket’ vakası rapor edilmişti.
Ancak ‘uçan daire’ler tarihte hiçbir dönemde, bugün olduğu kadar günlük hayatın bir parçası olmuştu. 2002’de yapılan Roper anketine göre her yedi Amerikalı’dan biri ya bir UFO ‘görmüştü’ ya da bir tanışları dünyadışı varlıklara rastlamış ve bunu onlara anlatmıştı. Daha yeni tarihli bir araştırmaya göre ise ABD nüfusunun yarısı, dünyadışı varlıklarla ilk ‘resmi’ karşılaşma için medya tarafından ‘halkın hazırlandığını’ düşünüyor. Her yıl dünyada binlerce kişi UFO gördüğünü iddia ediyor. Yetkili organlara ya da medyaya bildirilen vakaların hesabını tutmak zor; zira en inançlı ufolojistler bile bu UFO görme vakalarının çoğunda görülen şeyin ya bir uçağın yarattığı hale, ya kar fırtınası ya da orografik bulut olayları olduğunda hemfikir.
Yazar Jenny Randles, UFO’lar ve paranormal olaylar hakkında bugüne kadar 50’den fazla kitap yazdı. Ancak bugüne kadar dünyadışı varlıkların ziyareti ya da devlet tarafından örtbas edilme olaylarına ilişkin gerçek bir kanıt bulamadı. Öte yandan ABD Hava Kuvvetleri tarafından yürütülen ‘Mavi Defter Projesi’ (Project Blue Book), 1952 ile 1970 yılları arasında rapor edilmiş 15 bin UFO vakasını içeren 20 yıllık dev bir ‘uçan daire’ araştırması olarak güvenirli kaynaklar arasında yerini aldı.
1997’de Marshall Herff Applewhite’ın liderliğini yaptığı Heaven's Gate (Cennetin Kapısı) isimli tarikatın üyeleri topluca intihar etti. Çünkü tam o tarih ve saatte ölürlerse ruhlarının bir uçan daire tarafından götürüleceğine inanmışlardı. Daha uzun ömürlü olan UFO tarikatları arasında Aetherius Society ve International Raelian Movement (Uluslararası Raelyen Hareket) de vardı. Bunlardan ikincisi Rael takma adını kullanan eski motosiklet yarışçısı Fransız Claude Vorilhon tarafından 1974’te kuruldu. Rael’in ‘öğreti’sine göre “Eloha adlı bir uzaylı kendisiyle iletişime geçmiş ve ona insan ırkının aslında kendileri tarafından yapılan DNA araştırmalarının sonucunda ortaya çıktığını söylemişti. Eloha’nın Rael’e anlattıklarına göre “İncil ve diğer kutsal kitaplar aslında Tanrı ya da onun peygamberleriyle değil uzaylı canlılarla iletişimi konu ediniyordu”. İsa ve Muhammed peygamberlerle arasında bu anlamda ‘akrabalık ilişkisi’ olduğunu iddia eden Rael, binlerce insanı ikna etmeyi başardı. Tarikat şu sıralar Las Vegas’ta dev bir merkez kurma hazırlıkları yapıyor.
Efsanevi yazar Erich von Daniken’in söyledikleri de bir şekilde Rael ile paralellik gösteriyor. Daniken, yüzyıllar önce dünyayı ziyaret eden uzaylı astronotların o zamanki insanlar tarafından ‘tanrı’ yerine konduğunu ve bunlara efsanelerde, yerel sanatlarda ve dini metin ve ritüellerde yer verildiğini savunuyor.
Kenneth Arnold’un ‘uçan daire’ görmesinden birkaç gün sonra, Temmuz 1947’de, Roswell Daily Record adlı gazete Roswell Hava Kuvvetleri Birliği’nin ‘yere çakılmış bir uçan daire’ bulduğunu yazdı. Ordudan yapılan açıklamada ise bulunan enkazın bir hava balonuna ait olduğu belirtildi. Bu olay, görgü tanıklarının tekrar ortaya çıkıp enkazın balona değil bir uzay aracına ait olduğunu iddia etmeye başladığı 1970 yılına kadar unutuldu.
Roswell olayı, ABD Hükümeti’nin aslında uzaylıların varlığını tespit ettiği ve gizlice onlarla iletişim içinde olduğu inancının da ilk kez dile getirilmesine yol açtı. ABD Hava Kuvvetleri bu iddiaları hep reddetti ve “Roswell Raporu: New Mexico Çölü’nde Gerçek ve Kurgu”yu yayımlatarak inandırıcı olmaya çalıştı.
1948 ve 1949 yıllarında New Mexico semalarında tuhaf yeşil ateş toplarının patladığı görüldü. Çoğu kişi bunların Sovyetler Birliği tarafından gönderilen ve havada imha edilen güdümlü füzeler olduğunu düşündü. Ancak Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen bir konferansta bunların olağandışı meteorlar olduğu açıklandı.
50’li yıllar uzaylılara rastlayan hatta onların uzay araçlarına binen insanların çok sayıda bildirimine sahne oldu. Bu kişilerin en tanınmışı olan George Adamski, 20 Kasım 1952’de California Çölü’nde ‘Orthon’ adlı bir uzaylıyla tanıştığını iddia etmişti. Adamski’nin ‘dost uzaylılar’ dediği heyetin üyesi Orthon, ‘dünyadaki bilimsel gelişmenin tehlikeleri’nden bahsetmiş ve insanlığa ruhani mesajlar iletmişti! Bu be benzeri temalar, zamanın pek çok ‘uçan daire’ filminde de kullanıldı.
1957’de İngiltere’de basına konuşan Antonio Villas Boas, uzaylı bir kadın tarafından kaçırılarak tecavüz edildiğini iddia etti. Uzaylılarla seks, 50’lerden itibaren uzaylılarca kaçırılma hikayelerinin tekrar eden temalarından biriydi.
Uzaylılar 'gerçek' oluyor!
Amatör UFO grupları ve kulüpleri mantar gibi çoğalmaya başlamıştı. ABD’de çalışmaları ciddiye alınan iki örgüt öne çıkıyordu: Jim ve Coral Lorenzen tarafından 1952’de kurulan Aerial Phenomena Research Organization (APRO) ve UFO yazarı Donald E. Keyhoe liderliğinde 1956’da çalışmaya başlayan National Investigations Committee on Aerial Phenomena (NICAP).,İkisi de UFO olarak tanımlanan cisimlerin çoğunlukla dünyadışı uzay araçları olduğuna inanıyor.
Öte yandan ABD Hava Kuvvetleri’nin UFO’lara ilişkin kanıtlara sahip olduğunu ama bunları örtbas ettiğini düşünenler de artıyordu. Gariptir ki bu alanda çalışan pek çok CIA (Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı) elemanı aynı zamanda NICAP üyesiydi. Örneğin Tümamiral Roscoe H. Hillenkoetter, 1962’ye kadar örgütün yönetim kurulunda görev yaptı.
Uzaylılarca ‘temas edilen’ kişilerin anlattıkları, bilimsel UFO araştırmacıları tarafından çoğunlukla göz ardı edildi; ta ki Betty ve Barney Hill çiftinin ortaya çıkıp, 19 Eylül 1962 gecesi otomobilleriyle giderken bir UFO tarafından takip edildiklerini bildirene kadar. Eve döndüklerinde yolculuklarının büyük bölümünü hatırlamadıklarını fark etmişlerdi. Hipnoz altına alınan çift, kendilerinden geçmiş halde ‘kaçırıldıklarını ve üstlerinde detaylı tıbbi deneyler yapıldığını’ hatırladı ve anlattı. Çiftin hikayesi, John G. Fuller tarafından 1966’da ‘The Interrupted Journey’ (Bölünen Yolculuk) adıyla yayımlandığında tüm dünyada büyük ilgi uyandırdı.
Dr. Edward Uher Condon başkanlığında iki yıl sürdürülen Colorado Üniversitesi UFO Projesi’nin 1969’da yayımlanan sonuç raporunda, Hava Kuvvetleri tarafından toplanan UFO dosyalarının diğer tüm verilerle birlikte gözden geçirildiği ve UFO çalışmalarının bilimsel değer taşımadığı savunuldu. Hemen ertesinde Hava Kuvvetleri de Mavi Defter Projesi’ni sona erdirdiğini açıkladı. Ne var ki büyük küçük tüm UFO araştırmacıları ve örgütleri, Condon raporunun ‘bilimsellik kisvesi altında planlı bir örtbas olayı’ olduğunu düşündü ve hala düşünüyor. Proje danışmanlarından astronom J. Allen Hynek bile sonuçlardan hiç tatmin olmamıştı ve UFO çalışmalarını sürdürmek üzere 1974’te Center for UFO Studies araştırma kurumunu kurdu.
Condon ‘bulguları’na karşın UFO’lar kamuoyunun ilgisini çekmeyi sürdürdü, uzaylı gördüğünü iddia edenlerin sonu gelmedi. Bilakis, 70’lerde uzaylılarca kaçırıldığın rapor edenlerin sayısında keskin bir artış oldu.
En eğlenceli komplo teorileri
Steven Spielberg'in yazdığı ve yönettiği 1977 tarihli Close Encounters of the Third Kind (Üçüncü Türle Yakın İlişkiler) adlı film, bazı ufolojistler tarafından ‘devlet destekli proje’ olarak yorumlandı. Onlara göre film, ‘dost uzaylıların varlığına kamuoyunu alıştırmayı’ hedefleyen devlet projesinin bir uzantısıydı. Film insanlar üzerinde o kadar etkili oldu ki İngiliz Lordlar Kamarası bile 1979’da, üç saat süren bir oturumda uzaylılarca kaçırılma olaylarını tartıştı. İngiliz Hükümeti yine de UFO’ların uzaylı olmadığını ve ulusal tehdit oluşturmadığını resmen açıkladı.
80’li yıllar büyük bir bombayla başladı. Charles Berlitz ve William L. Moore tarafından yazılan Roswell Incident (Roswell Olayı) adlı kitapta Roswell’deki enkazın aslında çok daha büyük bir komplonun göstergesi olduğu iddia ediliyordu. Uçan dairelerin ve uzaylıların kendi kendini tamir ederek ya da düzelterek yeniden canlandığına ilişkin senaryolar o kitapla birlikte yayılmaya başladı.
Whitley Strieber'ın rapor ettiği kaçırılma olayında detaylar dikkat çekiyordu. Anal muayene dahil pek çok laboratuar deneyine maruz kaldığını söyleyen Strieber’in hikayesi, 1987’de yayımlanan ‘Komünyon: Gerçek Bir Hikaye’ adlı kitabın esin kaynağıydı. Kitabın yazarları Budd Hopkins, David Jacobs ve John E. Mack, milyonlarca insanın düzenli olarak uzaylılarca kaçırılıp bellekleri silinerek dünyaya geri getirildiğini savını destekledi.
Devletin gizli komploları, uzaylılarca kaçırılma ve Roswell olayı gibi veriler, ABD’de 1993-2002 yılları arasında yayımlanan ve Türkiye’de halen cnbc-e kanalında gösterilmekte olan televizyon dizisi ‘The X-Files’ın büyük bir başarı kazanmasına neden oldu. Independence Day (Roland Emmerich, 1996) ve Men in Black (Barry Sonnenfeld, 1997) gibi filmler de kaynağını bu olaylardan alıyordu. Üstelik senaryo çalışmalarında, bu konularla ilgili devlet organlarında zamanında görev almış eski memurların ‘danışmanlığı’na başvurulması da dikkat çekiciydi.
Ray Santilli’nin Alien Autopsy (Uzaylı Otopsisi) adlı filmi 1995’te gösterildi. Londralı Santilli, filmdeki ‘gerçek’ görüntüleri eski bir ABD’li kameramandan aldığını savundu. Görüntülerde Roswell enkazından çıkarıldığı öne sürülen bir uzaylı üzerinde gerçekleştirilen otopsi çalışmaları görülüyordu. Çoğu kimse filmi ‘palavra’ olarak nitelendirdi.
Alfred Webre'nin 2000 yılında yayımladığı Exopolitics: Towards a Decade of Contact (Egzopolitika: Temasla Geçen 10 Yıl) adlı kitabı egzopolitika kavramını popülerleştirdi ve yüzbinlerce taraftar topladı. Buna göre uzaylıların varlığı bilimsel olarak kanıtlanmak zorunda değildi, çünkü eldeki kanıtlar UFO’ların dünyadışı varlıklar tarafından kontrol edilen uzay araçları olduğunu yeterince ispat ediyordu. Bu kesimin hedefi, 1940’lardan beri dünyadışı varlıklara ilişkin yürütüldüğünü düşündükleri çok gizli araştırmaları kamuoyuna açmaları için ABD ve diğer devletlere baskı uygulamaktı.
2005’te ortaya çıkan ve 1970’lerde yazıldığı öne sürülen geniş bir belgede, Roswell enkazından altı uzaylı çıkarıldığı yazıyordu. Belgede anlatılanlara göre kazadan sadece EBE 1 adlı uzaylı kurtulmuştu, ve EBE 1 daha sonra kendi gezegeni olan Serpo’yu ziyaret etmek üzere özel eğitilmiş inanlardan oluşan bir ekip organize etmişti. Hikaye, bu 12 kişilik insan ekibinin 1965-1978 yılları arasında orada kaldığı, ikisinin oraya yerleşmeye karar verdiği, diğerlerinin ise ya dünyada ya da Serpo’da öldüğü iddialarına yer verdi. 2000’lerin çağdaş UFO fantazyasının temelleri, işte bu belgeyle atılmış oldu.
Yazar Jenny Randles’ın söyledikleriyle bitirelim: "UFO görme olaylarının çoğu klişe ifadelerle açıklanabilir. Ancak bugüne kadar UFO’lara uzaylı ziyaretçilerin ya da uzay araçlarının neden olduğuna ilişkin somut kanıtlar bulamadığımı söylemek zorundayız.